dana fuchs day! yay!

Ünlü düşünür bi arkadaşımın bi lafı var: "hayat biraz garip lan." Böylesine de özlü ifadeyi başka yerde bulamazsın.

Bi tane daha arkadaşım var, onun da başka bi özelliği var. Cüzdanında soyağacı taşıyormuş bu senelerdir. Böyle hep biriktirmiş, bütün sülalesi fırlayıverdi kart çıkarırken. Annesiyle babasıyla da yetinmemiş bu, sordum bu kim diye, tanımıyorum dedi ya. Bilmiyorum dedi gayet, nasıl da soğukkanlı. Sonra çiftleri de var madem, hadi pişti oynayalım dedim, çok eğlendik, kuzenler bendeydi ben yendim.

"Bunlar son soğuklar, artık daha esmez de böyle." , "bunlar son erikler, bundan sonra yumuşar artık." , "bunlar so..." ya bi dur. Bi dur anne, allah rızası için bi dur da! Bütün hayat enerjimi çektin, ne heves kaldı ne memnuniyet ya. Niçin bana bu ızdırap, bu keder. Zevk alır gibi, ikidebir.

-Pardon, şunu(kartı) alır mısınız?
+...
-Iııı, şey şunu, acaba, hı?
+...
-Abi şu kartı alabilir misin rica etsem?
+...
-KARTI DİYORUM ALSANIZ YA MESELA?!
+...
-(son çare) hocam şu ka..
+Alayım hocam, bi tane mi burdan?
-Şaka mı yapıyosunuz?

Sınavdan çıkmışım, servisle eve gelicem; servise bindim, adama kartı uzatıyorum (ücretler karttan hocam, para alamıyoruz.) Bu dialog geçti. Pek dialog da sayılmaz gerçi, daha ziyade monolog. Evet görüldüğü üzere adam keyword "hocam" lafını duymadıkça üzerine alınmadı. Sanki ben o kartı vites kolu üzerinden başkasına uzatıyorum, hayali arkadaşım var orda benim. Deli mi ne, nasıl adapte olmuş ünvanına. Hocam kadar kafanıza taş düşsün. Evet fikrimi değiştirdim, "abi" diyen kızdan daha tiksinç bişeymiş bu "hocam"cılık. Eyyafyallajöküll patlasın kafanızda. (kopipeyst yaptım, neticesinde böyle salak bi kelimeyi tek hamlede yazmamı bekleyemezsiniz. Eyvallahyökül. Geçen günlerde bi arkadaşımın tüvitırında görmüştüm de gülmüştüm, adam şey yazmış : Türk insanının telaffuzla imtihanı : eyyafyallajöküll. ehe)

Yalnız bugün hava akşam üstü ne kadar da güzeldi öyle. Rüzgar, gökyüzünün rengi, hafif serinlik falan her şey dört dörtlüktü. Dışarı attım kendimi, müzik dinleye dinleye yürüdüm, çok eğlendim, çok güzeldi. Eve giderken de büfeye uğradım, siparişleri alıcam. Aniden büfenin Algida şemsiyesi uçtu gitti. Öylesi bi rüzgar. Ama o an benim aklıma her sene kumsalda şemsiyelerle debelenen insanlar geldi. Her sene Kumla'ya giderdik biz, orda böyle sahilde herkes şemsiyeleri için endişelenirdi. Ben bi eşyaya bu kadar duygusal bağla bağlanan insan çok az gördüm. Ne teyzeler vardı, sırf şemsiyeyi tutmak şerefine nail olmak adına denize girmeyen. Ne şemsiyeler gördüm denize uçup giden. Halbuki onun bi altlığı var, onu suyla dolduruyosun, ağırlık yapıyo uçmuyo di mi? Yok işte, teyze şezlongu zor taşımış onu nasıl getiricek te kumsala. Bazı amcalar da akıllı, böyle şemsiyeleri kuma dikiyo bişeyler yapıyo falan. İp getirmiş yanında onu şezlongun ayağına bağlıyo, onu düğümlüyo ucuna nazar boncuğu takıyo saçmalıyo tabi bi süre sonra. Evet var böyle. Oha senelerdir Ankara'dayım, bıktım bi tatil ya, n'olur ya, tamam tatil olmasın, ayaklarımı bi denize sokucam sadece, hı?

adamsendeci. şunu da okuyun bence.

Böylece bir eriğin daha sonuna geldik. Sizlere bir erik kadar güzel olan şu parçayla veda ediyoruz.

tıklıyoruz önce. önce tabağındakileri bitir!

1 yorum

Daçe dedi ki...

oha bana şey yapılmış orda! :)