sunshine of your love

Kar konseptli fotoğraflar, şiirler, yazılar... Sayko kilır, kesköseeğğ, fa-fa-fa-fa-fa-fa-fak yu!


"and another 'fak yu' goes toooooo..." Starbucks'ta bedava kahve içebilmek için yalan çalışan insanımız. Adam oturuyor, acaba diyor nasıl bir yol izlesek de Ankara'daki bütün Sb'lara gidip yüzlerce kahve içsek. Böyle bedava ya, bütün Guetamala'yı tüketelim anasını satayım, bok var.

ekşi sözlük kahkaha köşesi:

"from the director of twilight" sloganı ile benim için başlamadan bitmiş film. sanki iyi bir bok yedin de, marifetmiş gibi söylüyorsun."

"twilight'ın yönetmeninin "vampir konseptinin anasını s**tim, şimdi kırmızı başlıklı kızın kurdunu kurt adam haline getirip hem kurtadam konseptinin hemde kırmızı başlıklı kız masalının anasını s**eyim" düşüncesi ile yola çıkarak çekmeye başladığı ve bu pis emellerine gary oldman'ı da alet ettiği film olacaktır görüşündeyim. simli vampirlerden sonra tüylerini ağdayla alan kurtadam görmek istemiyoruz twilight'ın yönetmeni hanımefendi. ve üzgünüm gary oldman senin için bile katlanamayacağım o denyo'nun çektiği filme."

-öldüm ya, hayvanherifler. bunlar red riding hood ile ilgili bu arada.

Metin Şentürk ve "görmek" kelime esprileriyle, bu özrü istismar hiç gözümüze çarpmıyor sanki. Şakalı komikli ya, bir zeka ürünü oluveriyor o billboardlar falan. Görmeden almazmış. Gerçi alan razı veren razı. Adam rızasıyla şey yapıyo orda, bananeyse.

Salı günü ben Beytepe'de mahsur kaldım, onu anlatacaktım aslında. Ama üzerinden zaman geçti. O zaman diliminde ben başımdan geçenleri anlata anlata, o ilk gün heyecanını yitirdim. O yüzden anlatmayacağım, üşendim. O yüzden meraktan çatlayın. Çünkü merak edersiniz bilirim. Çünkü ben bir sosyete mensubuyum.

Ha, aslında Ankara !f film festivali notlarımı da burada paylaşacaktım sizlerle. Gel gelelim onun da üzerinden zaman geçti...

-Eeeh ne yazıyosun lan o zaman!
-Kes, adamı hasta etme!
-Hasta olsan n'olur lan?!
-İndir o elini, alırım ayağımın altına!
-Şşşşt, genşler! Cıkcık...

Günde arka arkaya 3 filme girmek, metabolizmada çeşitli bozulmalara yol açtıysa da; izlediklerimden gayet memnun kaldım diyebilirim.

William S. Burroughs belgeseli takdire şayandı, Boyita'nın Son Yazı'da müzikleriyle, çocuk oyuncusuyla gönlümde taht kurdu. Ertesi güne Boy ile başladık dünyanın en güzel burunlu insanıyla beraber. Belki de Festival'in en güzel filmiydi, o denli beğendim. Boy (Delikanlı) Herkese tavsiye. Green Wave (Yeşil Dalga) bir hayli iç karartıcıydı, İran'da AhmediNejad-Musavi seçimlerini ve sonrasını gerçek olaylara ve günlüklere dayanarak anlatan yarı belgesel yarı animasyondu. Çok güzeldi; fakat bir süre sonra duyarlılığın had safhasına geldiğinizi anlayıp filmin sonuna kadar sinirden tırnaklarınızı kemiriyorsunuz. En son da Gintama - The Movie vardı ki, çok çok eğlendim diyebilirim. Gintama bir anime. Bunu bilmeden gelen bir teyzemiz, "bu ne ayol" diyip salonu terketti mesela. Onun dışında, yanımdaki çocukla film boyunca muhabbet ettik, süpersonikmiş kendisi, tebrik ettik birbirimizi falan, eheh. Sıkı izleyici olduğunu belli etmek için her boka gülen bir sürü tip vardı. Ha biz de güldük, gülmedik mi, güldük. Neyse Gintama the Movie de tavsiyemdir. Ankara Film Festivali için şimdiden hazırlık yapıyoruz, program açıklanmış, buyrunuz : TIK

Her filmin closing creditsi bitene kadar oturup beklemenin faydasını sonunda gördüm. Kendimi bildim bileli beklerim, hiç sürprizi olmaz; bu festival her filmin sonunda bi bölüm vardı gömülü. Özellikle Boy en eğlendireni oldu.(Ne var arkadaşım, iki dakika geç temizleyiver salonu, bi film izletmedin ya!)

En boktan festival notlarını okudunuz. İyi haftasonları sanatseverler, esen kalın. (Yürrrüüüü!!!)


"Düşünce suçu, ölüm tehlikesi yaratmaz. Düşünce suçunun kendisi ölümdür!" diyor Orwell Amca, Bin Dokuz Yüz Seksendört'te. Her güne bir yeni yasaklama haberiyle gözümüzü açar olduğumuz şu son dönemlerde anlaşılıyor ki artık insanların özgürlüklerinden başka bir şey bulamadıklarını görüyoruz saldıracak.


Elbette burada özgürlüğe bir tanımlama gerek. Şöyle diyebiliriz ki özgürlük; bir diğerinin eline çarpmayacak şekilde elini sallamaktır. Bir başkasının karasularına girmeden dilediğini fiile dökmektir. Bizler, sanal alemle tanıştığımızdan beri sosyal paylaşım platformlarında özel yaşamlarımızı, genel profillerimize döküyor, globalleşme mi dersiniz, teşhir mi, orasını bilemeyeceğim ama, bir şekilde döndürüyoruz bu çarkı. Kimisi hırçınlaşıyor, sahte bir fotoğraf ve çok havalı bir nickname arkasına sığınarak sanal kükremelerle kendini tatmin ediyor. Kimisi, çok konuşamadığı, konuşturulmadığı için içinde ne varsa sanal sırdaşlar yaratıyor kendine. Kimisi sadece eğleniyor, kimisi bilgisarayında bilgisayıyor. Tüm bunlar olurken bir kesim kendini kaybediyor; çünkü bu ortam onlara, gizli kimliklerle dilediğini yapma özgürlüğünü tanıyor. O buna hakaret ediyor, bu onun sülalesine sövüyor, o bu sefer tehditlere başlıyor, bu da boş durmuyor sallıyor da sallıyor. Kimse de merak etmiyor ki "özgürlük" nedir? Kimse merak etmeyip özen de göstermeyince durum laçka bir hal alıyor.

Herkesin dilinde pelesenktir, "internet, kullanmayı bilene faydalı!"diye. O zaman kullanmayı bilmeyenlere müdahale et arkadaş. Başkasının özgürlüğüne müdahale edene et sen müdahale. "Çeşit çeşit insan var, bunlarla uğraşılmaz, topunu kapatın!" düşünce yapısıyla yürümez. Kadronda yüzlerce, belki de binlerce bilişimde uzman insan çalıştırıyorsan sen, böyle cahilce bir engelleme koyamazsın. Yapman gereken bellidir, her modern toplulukta olduğu gibi, suçlu(!)nun peşinden gidersin. Bir tanrıtanımaz için bütün kiliseleri yaktıran, bir tembel için bütün okulu cezaya bırakan, bir hırsız için bütün tanıkları hapse tıkan, genelleme üzerine yüksek ihtisas yapmış yüksek beyinliler, modern yaşamda hazımsızlıkta sınır tanımayan günümüzün yasakçı zihniyetine dönüşmüş durumda. Bizse bundan son derece rahatsız durumdayız.

Bunu ne kadar umursadıklarıysa, tartışılır. Şartları daraltıyorlar ve buralar artık dayanılmaz, yaşanılmaz bir hal alıyor. Önce görsellere yasak getiriyorlar, sonra işitsellere. İnsanoğlunun gözlerini bağlayıp kulaklarını tıkadılar bile. Şimdi sırada yazınsal paylaşımlar var. İnsanların ellerini bağlıyor, kalemlerini kırıyor kağıtlarını yırtıyorlar. Yasakladılar, yasaklıyorlar, yasaklayacaklar. Çünkü hazmedemiyorlar.

Çözüm üretmek değil, sorunun üstünü örtmek istiyorlar. Fakat bunu yaparken bir etkeni gözardı ediyorlar. İnsanı. Ellerine, gözlerine, kulaklarına set çektikleri insanın, son raddede beynine set çekmeye çalışıyorlar.

Çünkü hazmedemiyorlar.

Yasaklayıp duruyorlar. Bu tarz müdahalelere devam etseler de, kendilerine, hiç susmayacak, fikir üretmeye daha bir hırsla devam edecek öfkeli bir kitle yarattıklarını bilmiyorlar. Ve bu kitle her yeni yasakla daha da büyüyor.