amca

Otobüs durağındayım, eve dönüyorum. Hava soğumuş, ben yorulmuşum; kimseyle de göz teması kurmuyorum, yabani bi görünüm vermişim suratıma, bekliyorum bir otobüs gelsin de bineyim diye. Ama yine olan oldu. Yine. Otobüs dolmuş maceram bitmez benim, amcalar teyzeler de suratımdaki vahşi ifadeye bayılır. Derler ki binlerce genç var çatacak, ama biz bunu seçelim. Üstüne üstüne gidelim belki kavga çıkarır, biz de eğleniriz. Efendi efendi oturuyorum, bi amca geliyo ilerden. Ama falsolu geliyo, böyle manevra yapa yapa geliyo, ama geliyo, görüyorum. Bi de üstüme üstüme geliyo. Yakınlaştıkça fark ediyorum ki bu amca normal bi amcamız değil. Dış görünüşüne göre yargılarım. Yaparım bunu. Yani kimse kusura bakmasın ama elinde pembe bi dosya, üstünde turuncu hırka, altında da iki çifti de farklı renklerde (dizine kadar çekmiş paçalarını, belini nereye kadar çekmiş sen düşün artık) çorap olan bi amcayı ben ciddiye alamam. Ben alamam arkadaşım, lütfen. Esnerken de garip bi hareket yapıyo, böyle 4 kere falan yerinde zıplıyo. Her esneyişi önden tahmin edebiliyosun yani, adam zıplıyo çünkü. Her neyse, geliyo bu. Geldi durdu önümde. Amca ayıboluyo dedim. Nabıyon dedim, otursana! Geçti oturdu. Sana tam diyaloğu yazayım da;


Amca : Sen bayağdır bekliyon de mi?
Ben: Nasıl?
A : Kaç dakkadır bekliyon?
B : Bi on dakika falan olmuştur heralde?
A : Gelmedi mi otobüs?
B : Gelmedi amca.
A : Gelse binerdin zaten de mi?
B : ...
A : De mi?!
B : E-evet.

2 dakika sonra bi kız daha gelir durağa...

A: (Kıza döner) Biz bayağdır bekliyoz da gelmedi otobüs.
Kız : Öyle mi...
A: (Beni göstererek) Bu da 10 dakkadır bekliyo, ben de 5 dakkadır bekliyom. Yarım saattir gelmedi otobüs. (Matematik profesörü olduğunu anlamış oldum.)
K: ...
A: Bu otobüsü kaçırırsak 45 dakka daha bekleriz.
B: E yarım saatte bir değil mi otobüs?
A: Ne bileyim ben be?
B: Hö?

5 dakika sonra falan bana geri döndü...

A: Ben uğursuzumdur böyle, hep beklerim. (gülüyo)
B: Yok yau, tesad...
A: Değil değil. Bankaya giderim, sıra beklerim; otobüs dolmuş hep beklerim, eve giderim yemek beklerim; yatakta da hanımı beklerim. Hanım bulaşık falan bi girişiyo, onu bayaa bekliyom. (çok gülüyo ama.)
B: Öyle mi, ehe.
A: Hanımı bekliyom çok.
B: Tamam amca, anladım!

Böyle deli gibi bişeydi. Değildi de tam. Ne biliyim akıllı adam konuşması mı bu yani, hanımı bekliyomuş falan. Banane amca bigitya!

Özel bildirim : Duydum ki dünyanınengüzelburunluinsanı tanımı paylaşılamaz olmuş. Ama üzüldüm. Dünyanın en güzel burunlu iki insanı sizsiniz, kavga etmeyin; terliği yersiniz.

Ha gel gelelim Cumartesi günü olan Scorpions veda konserine de dünyanınendörtdörtlükinsanı ile gidiyorum. (oldu mu?) (bence şahane oldu) Later bitches!

.dll

  • Şu ülkede kimse uzmanlaştığı işle uğraşmıyor. Sebepleri malum, sonuçları da ortada zaten. Ha, uzmanlaşmak derken de böyle akademik bi' öğrenim sürecinden bahsetmiyorum elbetteki. Dolmuş_vitesine_toka_takma-101. Böyle bişey yok. Ama hepimiz de insanız. İnsanım insansın insan. Bu böyle. Hizmet sektöründe de genellikle insan çalıştırılır bildiğim kadarıyla. Ben demek ki istisnasına denk geldim, bugün bindiğim dolmuşu bir öküz sürüyordu. Yok yok gerçekten. Boynu olmayan, paçalarında kılı yünü biten, böyle ön cama salya püskürterek öksürüp tıksıran, ciddi anlamda bir öküz. ÖKÜZ! Ulan, herkes indi, ben de bir durak sonra inicem; dedim ki "bi'şey sorabilir miyim?" güzel bi ses tonuyla ve kibarca iletişim kurmaya çalıştım işte ne biliyim. Yol sorucam yani öyle zor bişey değil. Dolmuşçuya yol sorulur, ne sorucam başka. Neyse, bu böyle bi gerindi önce, sonra da dedi ki, "yoo, soramazsın." Önce bi' afalladım. Gülüyo mu diye inceledim. Yok. Verdiği cevabı işleme aldım, evirdim çevirdim. Yok. Ctrl+F yaptım, sistemde böyle bi cevap usülü de yok. Aldı mı beni bir sinir. O dikiz aynasına asılı iple zincirle bunun boynunu bi sıkmışım, öyl.. Uyanıp dedim ki, inicem, dur! Başlarım senin kibarlık anlayışına da sana da diyip indim. Terrrbiyesiz evladına bak ya.
  • Aynı güzergahta tekrar karşılaşırsak eğer, bilesin ki dolmuşçu, bilesin ki çok hayın planlarım var. Bir milli servet düşmanı gibi, bir seviyesiz gibi, dolmuşunu boydan çizerim, adamı hasta etme. O deri kaplama koltuklarını anahtarla deler, içindekileri de etrafa saçarım. Dolmuş koltuğunu ne bok yemeye deri kaplatıyosun ki, pişik mi olalım. Ayağa kalktığımızda arkamızda ıslak bir iz mi kalsın, nedir sizin derdiniz? Bence siz bize kılsınız. Öyle bi hava sezdim. '-'


  • Dün sabah (100'den sonrasını saymadım) o kadar çok gidip geldi ki elektrikler, bizler de mükemmel akıllı olduğumuz için hiçbir elektronik aletin fişini çekmedik prizden ki, böyle gide gele devreleri yansın, içi çürüsün, kullanılamaz hale gelsin, biz de rahatlayalım. İstediğim de oldu. Hdd'm, iki gözümün çiçeği, sen çalışma. Sen bırak kendini, böyle bi tavırlar. Işığı yanmadı. Önce bi kaç zorlamayla açılır gibi oldu, sonra sönerek kapandı falan, nazlandı bayaa. Daha evvel içindekileri ve aleti kaybetme tehlikesi yaşadığım için, içim titredi doğal olarak. Evlat gibi lan, inanılmaz emek var onda. Öyle böyle değil. Sanırım bu son seferiydi dedim, bi köşede hıçkırık krizine girdim. Akşama doğru kendine geldi beyefendi, eski performansıyla sahalara geri döndü. Ödümkoptuburda! Serseri! Gerçi hala kablosunu oynatınca güç kaybından kapanıyo. Üzülmüyor değilim.


  • House M.D. ve Fringe'in yeni sezonları.


  • Üstteki madde eksik değil. Sözün bittiği yerdeyiz, ondan.


  • Onboard ekran kartlarının tümden allah belasını versin mi? Gani gani versin. Böyle rezillik, böyle varlık içinde yokluk olmaz arkadaş. Eski bilgisayar külüstürdü, insan boyunda ekranı vardı (bkz. ilk bilgisayar) 64mb ekran kartı vardı(bkz. commodore'un emmioğlu) ama vardı be. Kullanıyordum, oyunumu oynuyordum ağız tadıyla. Tamam abartmayayım 3-4 oyun toplasan, ama.. En azından ayarlarıyla oynadığın zaman bi kaçına daha izin veriyordu. Ama lütfen, wcraft ı bile kare kare, ağırlıktan ölecekmişcesine çalıştıran; sonra da insanı direct3d error lerine boğan bi karta da merhamet göstermemi istemeyin. Başlarım kart paylaşımına da duyulmamış adına da.


  • Freecell falan da eğlenceli bence aslında.


  • Bir buçuk saattir de sitenin otoparkından susmayan alarm sesi geliyo, kimse de demiyo ki noluyo? Sahibinin sallamadığı çok açık ama kimsenin de rahatsız olmaması daha bi değişik. Otoparka doğru koli bandı fırlattım az önce. Çünkü rahatsız olunca böyle yapılır, modern insanlarız. Ve hala devam ediyo. Bağışıklık kazandım gibi bişey. O susunca büyük, kocaman bi sessizlik olucak, buna dayanabilir miyim bilmiyorum.


  • Mmporg buldum, yeni. Aslında gayet stratejik, point n click mantığı hakim. Ama fps altyapısı üzerine kurulu. Şöyle; sinema büfesi map'ini seçiyosun. Armor olarak gömlek. Gun olarak Barkod okuyucu lazerin var, gerektiğinde reload etmek için dışarı nişan alıyosun, jetonlu oyuncaklardaki mantık. Neyse, oyunun bölümleri var işte film öncesi, film arası, film sonrası gibi. Bu esnada üzerine zombi istilası başlıyo, aç, susuz ve acelesi olan bi kalabalık. Cannibal değil belki ama cüzdanıyla spell oluşturabiliyo falan. Neyse, alıyosun eline barkod okuma şeysini, sıka sıka ilerliyosun. Değil tabi. Yazar kasayı söküp atmıyosun kafasına. Bir hafta ban yedim, forumda şikayet etmişler. Neyse, yeni hesap alıp yeniden giricem yarın. (yarın gece son seanstan sonra brewfest başlıyomuş, sıçtık)

Pek parlak bi güne uyandığım söylenemez. Depresif bi bakış açısı değil bu bildiğin pusluydu yani. Adını verip deşifre etmek istemiyorum ama ev ahalisinden ebeveyn ve sarı uzun saçlı olan, sigarasını söndüremeyip attığı için çöp "biraz" yanmış. Böyle ne varsa yanmış. Ve bu sarışın bomba ev duman altı olana dek de durumu fark etmemiş. Ama diğer bi' sarışın bomba da yine güçlü hislerine dayanarak (adam hisli, yapacak bişey yok.) mesaj atmış. Gereksiz ayrıntıları atlarsak, ölmedim. (yok yau)


N'aber?


Böyle bi olaydan sonra Bahçeli'ye gittim ben. İnsanoğlu nankör arkadaş, hiç bişey olmamışcasına. Neyse, bi selpakçı çocuk bana çıkma teklifi etti. Günün bombası bu asıl. Aslında önce açım falan dedi. Ama aç gibi gözükmediği için ben oralı olmadım. Genelde selpak satan çocuklara karşı hiç oralı olmam. Oralı. Evet neyse. Çocuğum yürü git dedim, abla ne güzelsin dedi, layürügit dedim çıkalım mı dedi, yerimi değiştirdim, peşimden geldi ki o an aç olduğunu anladım. Tokada aç, dayak arsızı. Sonra arkadaşım geldi de neyse ki...


Uzun zaman sonra aldığım ilk çıkma teklifi sonrası, arkadaşlarım onu aşağıladığımı düşündüler. Sen dediler niye selpakçı diye aşağılıyosun dediler. Belki dediler büyük adam olucak o. Çok utandım kendimden ve gidip çocuğun bütün selpaklarını satın alarak bir de eline telefonumu yazdım. Akşama doğru beni arad...


Dur lan öyle olmadı!


Eline telefon yazıyo bi de, sanki bana California'da barda. Hayır bi de selpağa yazmak varken. Orda aklına gelmiyo işte insanın.


Ya neyse, biz kaçtık hemen ordan, nabıcaz başka. Çünkü bu oluşumlar "çarşıdan aldım bir tane eve geldim bin tane!" nin "selpak aldım bir tane kovaladım bin tane!" versiyonu. Yani ters konuşursan falan ya arka cebinden keskin bişey çıkarır, ya da "İBRAYİM, HİLMİABİ!" diye çığırarak çeteyi toplayıverir. Birken 100 olurlar, 1 lira verecekken 100 lira borçlu çıkarsın. Ne gerek var yani. Hani 50 kuruş ols... Olum bi kere 10lu paketler 1 lira onların?! Bunu da söyledim de, diyaloğa da giremiyosun. Bali de çekip geliyo çünkü üstüne. Ulti açmış geliyo, sende de ne healing potion kalmış ne mana; nub musun kaçsana lan! (hello!) Otobüs duraklarında en sona tek başına kalan biri olarak, ben bu çileyi çektim dostlar. Aman. Olum git lan almiycam hasbinallah!


Velhasıl, güzel bi gündü. Edda Babu diye bi yere gittik, eğer giderseniz adımı verin, bi bira alana ikincisi aynı fiyata. (Merhaba bu bir gofret reklamından çalıntıdır. Allah belasını versin öyle reklamın.) Biraderler tabağı diye besin maddesi vardı mesela. Masaya iki kardeş striptizci çıkarıy.. Yok, dur. Doldurmuşlar kızartmayı, biraderler olmuş. Mumdu pastaydı, Sabri'den bile bahsettik yani o kadar da muhabbet ettik. Sağ bek Sabri. Pastadan da Sabri çıktı. Sonra Sab.. Sonrası da öyle umduğunuz gibi değildi, fesat mısınız nesiniz ha.


Hadi o zaman napalım dağılalım mı millet. Hadi tikat edin!

ordan burdan

  • Tanıdığınız her 3 kişiden birinin Facebook'ta, MySpace'de ya da her neredeyse bir tane "ordan burdan" "ondan bundan" "biraz ondan iki de bundan, üstüne de leblebi" adında fotoğraf albümleri olduğunu... BİLİYOR MUYDUNUZ?!
  • Merhaba, ben bu yaşına dek Sıhhiye'den (köprüsünden) öteye gitmemiş doğma büyüme Ankaralıyım. Naber? Hatta "merkez" tabir edilen kavşakları, dörtyolları, caddeleri, köprü ayaklarını bilmem neleri falan da bilmiyorum. Ama Ankaralıyım. Evimi biliyorum falan, yetiriyorum bi şekilde. Daha evvel hiç İstanbul'a gitmemiş olan da benim. Evet evet, gelin üstüme, Eskişehir'e de gitmedim. Bak Bursa'ya gittim ama. Ona laf ettirmem. Bayaa gittim. İstanbul'a da Ekim'de gidicez işte, dağılın lan, ne olay yaptınız. Alla alla.

  • O da neden, evrak toplama maratonu başladı da, eşe dosta soruyorum şu nerde bu nerde. Herkes Sıhhiye köprüsünü orijin almış. Dört milyon küsür kişi orijin almış ama ben alamıyorum. Veri eksik. Hata ekranı çıkarıyorum her adres soruşumda. Kendim gidip kaybolmamayı deneyeceğim. Google Maps'den daha açık harita çıkarmazsam adam değilim.
  • Ben bugün haberlerde çıktım, gördünüz mü beni? Öğle haberlerinde son dakika olarak verdiler. "Dost'ta almak istediği kitapları, çizgi romanları iki kolunun altına sığdıramayınca hepsini düşürüp sinir krizi geçiren kız" olarak. Milyarlık ürün toplamışım ordan burdan, alışveriş sepeti falan yapmadıkları için bi kasiyeri dövmüşüm, içerde 4 buçuk saat dolaşınca peşime taktıkları güvenlik görevlisine saldırmışım falan. Hep iftira bence bunlar. Ben sadece bi arkadaşı beklerken çizgi romanlara bakıyodum. Karanfildeki Dost'un amacı o değil miydi zaten?
  • O, hala Küçük Prens'i okumamış olanınız da şüphesiz benim. (Aslında çok az bi hakimiyetim var, bi yılan var fil yutuyo falan, değişik tabi.) (çok az demiştim.)
  • Ama bence Naked Lunch'ın filmi çekilmese de olurmuş. Bi filmi izledikten sonra insanın deri rengi değişir mi arkadaş. Kırmızının da ötesinde oldu. Tırnaklarıma baktım sonra da kanmış onlar. Böyle çıldırırcasına kaşınınca demek ki. Böcek görmek çok hoş bir şeymiş gibi doldurmuşlar kırkayağı bilmem neyi. Bok var. Ne o, sanat. Yürü ya. Yürü git. Bazı kitapları da bırakın filmsiz kalsın nedir yani. Bütün kitapları filme çekelim rezil edelim, daha da anlatalım o zaman. Aynı şey A Clockwork Orange için de geçerli. Her ne kadar berbat bi' çeviri okumuş olsam da filmini hiç beğenmedim. Bırakın işte, her kitabı da çekmeyin. Ben size atasözünden karton ev yapıyo muyum? Yoo. Eee? Hadi hadi...
  • Alakasız maddeler sonuncusu olarak, Buhan Matematik'le, Zihinden Problemler'le, Tüm Dersler'le çocukluğu tükenenler. Zihinden Problemlerin birinci kitabını almışken arkadaşları çoktan 8i almış olanlar. Tüm Dersler'ini ikinci döneme bitirip gelen arkadaşı olanlar. Buhan Matematiğin çözülmeyen sorularla dolu olduğunu fark edenler. Buhan Matematiğin mavisinden, Zihinden Problemlerin sarısından, Tüm Derslerin kırmızısından sonra gökkuşağına küfredenler. Sizleri selamlıyor, evrene mesaj gönderiyorum. Kuantuuum uuuu, evreene mesaaaaj. ilköğrenim hayatımı harcadınız allahsızlar!!

cake

  • "Her şey bir patlamayla başladı. Ancak patlayan neydi? Neden patladı ve bir patlama olması gerekli miydi? Binlerce ve binlerce soru. Azınlıklar ne etnik ne dinsel ne de renklere ilişkin olanlardır. Yeryüzü ve dışındaki tek azınlık, yanıtlardır. Her şeyi ve herkesi sorular yönetir. Evren nüfusunun çoğunluğu sorulardan oluşur. Soru ve yanıtların nadir evliliklerinden doğan melezler de bildiklerimizdir. Melezlerin ışığı neyi aydınlatıyorsa onu görürüz. Gerisi karanlıktır." demiş Hakan Günday, Azil'de. "Patlamanın geçmişi yok ettiğini bilmelisin. Patlama öncesindeki hiçbir davranış ve düşüncenin sonucu yoktur. Kuralların doğum tarihi, zamanın başlangıcıdır. Zamanın başlangıcıysa patlama anıdır."

Büyük patlamanın ne zaman olduğu aşağı yukarı tahmin ediliyorsa da, benim için küçük patlama tamı tamına 20 yıl önce oldu. Olmuş. İnsanoğlu abartır. Ebeveynse onun üzerine biraz daha abartır.

"cam bölmeden babana gülümsedin." Bi dur be yeni doğdum daha!

"herkes baba der, sen ilk önce anne dedin." Anne ne demek ki?

"okula gitmeden yazmayı söktün." Elimde sadece kağıt kalem vardı çünkü!

"ayyy dünyanın en güzel resmi!" Anne sakin ol, sadece çöp adam çizdim.

...

"ergenlik çağında herkesin burnu öyle olur, büyüyünce düzelir o, teyzenin burnu ne biçimdi de..." Eee? Kemik lan bu? Ergenlik? Oha yalanmış!

"ergenlik çağında herkesin kilosu öyle olur, büyüyünce verilir o, abinin göbeği ne biçimdi de..." Eee? Abim iki boyutlu oldu? Ben ergen miyim lan hala? Oha bu da mı yalan be!

"erg..." Anne, rica edicem...

...

  • Doğrular, yanlışlar birbirine girmiş. Böyle pohpohlandıktan sonra gerçek hayatla tanışınca hafif bi tabi şeysi oluyo, bi şamar etkisi yaratıyo illaki. Adapte olmak için iki üç arkadaşla işe başlıyosun. En değerlisi de, koskoca kız olmuş. Gelmiş itiraf ediyo, "ben" diyo, "küçükken 'bence ebrunun gereksiz çok barbiesi var!' diye düşünüyodum."diyo. Böyle bi itirafla büyüdüğünü anlıyosun zaten. Burnumdan getirdi o balerin barbie siyle bi kere oynatmadı da, hala ne diyo ya. Bak hala içimde ukte. Hala oynatmıyo bu arada. Evet, oynasam oynarım. Yok lan ne oyniycam, gider kendime kralını alırım KRALINI. Yürrüüüü!

Bugün, yirminin ilk günü. Bugün, yirmibire ilk adımım. Bugün, hala çocuğum. Ama bugün, çok da yetişkinim. Özlüyorum, seviyorum, umut ediyorum, sinirleniyorum, kuruntu yapıyorum; ama mutluyum. Öyle olması gerek.

"Düşünce şeytandan, davranış Tanrı'dandır. Hangi düşüncenin davranışa dönüşeceğine karar verense insandır."

Her nefes alışımızla zaten ister istemez bir karar veriyoruz. Ben bugün oldukça kararlıyım.

(Ya siz? diye bitirseydim çok vurucu olurdu ha. Neyse, onu da sonra artık.)

adamın faul diyo?!

Yeni kayıt sayfasını açıp açıp geri kapatıyorum bir haftadır. Hdd'nin usb kablosunu kulağıma taktık çünkü. Oturuyorum gündüz, kafamı bi kaldırıyorum, hö, gece olmuş? Uyan-izle-uyu. Sistem çok basit, zaten oruç da bir yandan uyuşturuyor, oldukça rezil bir durumdayım. Kimi kimi dışarı çıkalım diyen canlarıma böyle sayıya sevinen Murathanoğlu gibi anlamsız ses dizileriyle höykürüyorum da, heyecandan. Anlıyorlar artık, annem de beni süpürgeyle kapıdan dışarı süpürüyo. Ben niye böyle oldum acaba? Bi miskinlik bibişey. Neyse en azından havalar serinliyormuş.


  • Etrafta Rey Misterio t-shirt leriyle gezinen Smackdown jenerasyonuna aşina değilim. Aşinayım aslında. Kahretsin, burnumun dibindeler. "sen simekdağn biliyo musun?" Ablacım, git başımdan, hadi bak! LAN!

  • Günün tespiti : Kullanmadığı zamanlarda, Laptop'sa webcam'in üstünü post it le falan kapatan, ayrı aparatsa ters çeviren insan paranoyası. Bi bende yokmuş bugün bizzat şahit oldum.

  • İnsan hissettiği yaşta mıdır acaba? Bence bu mantık hatasına bi' sınırlama getirseler iyi olur; tadı kaçmadan önce. E ama tadını da kaçırdılar. Bunun bi standart sapması olsun bi aralığı olsun, belli bi sınırın ötesine geçiş yasaklansın. Ne ben "yetmişimde hissediyorum biraz diyalize bağlanayım" diyeyim, ne de siz "pembe tayt giyeyim de gezeyim" diyin teyzecim. TEYZE! napıyonsenya?! Ohoo, ne konuştuk ama biz. Bi kulaktan giriy... Duyabiliyo musunuz teyze? Bari üzerinize biraz daha uzun bişey giyseydiniz; ben iki saat sonra iftar yapıcam çünkü de.

  • Hadi pembe taytı geçtim. Pembedir, seviyordur; tayttır, rahat ediyordur, biraz kötü bi kombinasyon kabul ediyorum. Ama, saçı başı ağarmış bi amcamızın da Facebook'ta video paylaşırken falan yorum olarak 3 ile kalp yapması falan... Yapmayın çocuklar, döndürmeyin!

  • Facebook da iyice... Nefret ediyorum ya, iletişim ağı işlevi olmasa kapatmam an meselesi. Seveni de bol, eminim yani. Minicik ufacık kuzenlerin tutkuyla bağlandıklarını, bir hayli de saçmaladıklarını görünce emin oldum bundan. Ama ne biliyim, filmine gidecek kadar da seveni var mıdır acaba. "Ay şu Mark'ın projeye başladığı dönemler ne olmuş gidip izleyeyim" diyen olur tabii ki, meraklısı boldur. Ben gitmem ama, gereksizin de ötesinde. Social Network filmin adı da, merak edene. Hayır, popüler kültür bir zamanlar çekilebilirdi, şu son zamanlarda ciddi anlamda bir mantalite uyuşmazlığı yaşıyoruz, bi yanlışlık var, bi yöntem yanlışlığı, bi bilgi eksikliği. Nasıl düzeleceğine dair fikir bile getiremiyor insan çünkü toplumun büyük bir kısmı bundan memnun görünüyor.

  • Vizyonda da güzel filmler gösterime girmeye başladı nihayet. Rezil bir yaz sezonu ardından yavaş yavaş seviyeyi yükseltiyorlar. Ölümsüz için bilet alırken gişedeki arkadaş bana "ama Ekim'de daha güzel filmler girecek." dedi. Acaba "sen bu bileti alma da, daha sonra yine gel" mi demek istedi ne dedi anlamadım. Gideyim mi ne demeye getiriyosun arkadaşım?Ama Ölümsüz'ü de izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Jean Reno, müthiş bir hırsla izlenen tadında bir mafya koşuşturması. -based on a true story-

  • Dünya şampiyonasına hırs getiren, renk getiren, çıldıran Ersan'a burdan sırt sıvazı gönderiyorum. Ersancım, hadi topu ver de arkadaşların da oynasın, olmaz mı? Aman da..