tişikkirlir sipirmin

Eğer sosyal paylaşım ağlarına Eternal Sunshine of the Spotless Mind fotoğrafları yükleyip, altına şiirler yazan bir (1) kız daha görürsem cinnet geçiririm. Gerçekten.


Havalar çok sıcak di mi, nağlet gelsin. Peki bir şey rica edebilir miyim, edebilirim. Eğer dışarı çıkacaksanız, ya da çıkmanız için bir mani yoksa, şöyle gölgelik bir yere, bir yoğurt kabına falan su koyup bırakabilirseniz, kendini ifade edemeyecek halde olan üç beş miniğin susuzluğunu dindirebilirsiniz, pek çok mutlu olurum onlar gibi.

Şu, saat 00:00'dan önceki ve ya sonraki vakitlerde konuşurken tarih karmaşası yaşamak, açıklığa kavuşturamamak acı veriyor bazen. Resmen kangren oluyorum, hele ki bir buluşma ayarlanacaksa. yarın, eööö yani bugün, dur lan bug.. yarın be. saat kaç, e geçmiş, demek ki yarın oldu, yani bugün oldu, o zaman dün buluşalım biz, hadi bakalım. Siren sesi bizim siteden geliyo? Annee? Gömlek mi o? a aaa.

Ekmek almaya diye çıkıp, otobüs bileti alıp geri dönmek, şu yaşıma kadar da yaptığım en uçuk şey olabilir. Lunaparktan, aquaparktan, her türlü parktan mümkün olduğunca uzak durmaya çalıştığımdan, bayaa uçuk bi'şey gibi geldi. Neyse, uzun lafın kısası, ben gidiyorum. Kumla'ya, küçüklüğümden beri rutinlerle doldurduğum yazlığa. Eğleniyorum da aslında, arkadaşlarımın yaş ortalaması 65, ama dünyayı gezseniz böyle şamata göremezsiniz, çünkü dünyanın dört bi yanından kalkıp geliyolar, bok mu var Kumla'da ne varsa. O yaşta çekincelerde takıntılarda ortadan kalkıyor tabii, arsızlık da diz boyu, dile vuruyor. Kumsalda her gün aynı saatte sözleşiyoruz bizim kızlarla. Komiklikler şakalar gırla. gır.

Otobüste nereye oturmak gerektiği, stratejik olarak "oyunteorisi" dersinin mi konusu acaba. Annemde default olarak var olan pasif bi skill olduğu kesin ama. Güneşin saatlere göre geliş açışını, iki camın kesiştiği kalın bloklara denk gelen koltukların numarasını, önünde koltuk olmadığı için ve televizyonu gördüğü için rahatötesi olan numaraları, muavine elkol yapınca görülebilecek mesafeyi, HERŞEYİBİLİR. Ama ben bu sefer onun engin bilgilerinden faydalanamadım, o yüzden şöförün hemencik arkasından, 2 numarayı aldım ki, uyursa falan yanağına şamarı yapıştırıveririm diye düşündüm. Hiç de yaratıcı değil bence de. Neyse eğitim görüyorum yavaş yavaş.

Bavul hazırlamakta da üzerime yok. Bavul hazırlarken zevk alan bi yapım olduğu için, saatlerce sürer bu. Her şeyi enli boylu sırayla koyarım, kullanım sırasına göre dizerim, minik minik çekmeceler, ufacık palmiye ağaçları falan derken lego evi gibi olur içerisi, bana ilaç içirip müşaade altına alırlar.

Bavul da hiç öyle kocaman, şık, modern değil ha, ben kendimi bildim bileli hiç öyle bavulumuz olmamıştır bizim. Samsonite parlak kapak bilmem ne. Gerek mi görmemişiz, neden bilmem. Gerçi evden tatil için bile çıkmayan insanlarız. Bi ben gider gelirim. Ondan olsa gerek ki, üstünde ya yapıkredi yazan bavullar ya da 80 li 90 lı yılların allı morlu bavulları. Eski meski ama sapasağlam. Sen bilir misin hiç körüklü bavul. Ne bilicen sen, kesin bavul setin vardır senin be, böyle şahsına münhasır, milenyum model, hadi ordan. Körüklü bavul ya, çok acayip. Tekerlekli mi? Vay vay vay, Hüsnü, görüyo musun, teknoloji nasıl ilerlemiş, peh peh. Zaten geçen gün bi arkadaşımla Benetton'ın önünden geçiyorduk, ulen dedik, bu yeşilli turunculu bavullar güzel he, bayaa sempatik, fiyatını soralım. Sorduk. Utanmadan sıkılmadan 480 lira dedi, hiç yüzü kızarmadan indirimli fiyat bu dedi. Üstünde tepinseniz kırılmaz, bilmemkaç litre dedi, gözümün içine baka baka! Ben nasıl kendimden geçmişim, bavulu falan kırmışım, şaşırmış tabii önce de, böyle o kapıdaki sensörleri yerinden söküp camları da indirince, güvenliği çağırmışlar. Sonra bileklerimi kolonyayla ovdular da gözümü dışarda açtım.

Yazın Antalya, Bodrum gibi yerlere gitmeyi bilemeyen, körüklü bavullarla gittiği sahil kasabasında da yalnız başına denize girip, akşamlarını çay bahçesinde geçiren, dondurma yemeyi de ödülden sayan, öğlen de yalıda sahaf gezerek tatilini tamamlayan ben, koca bir yılı daha arkadaşlarla "beraber tatil yapalım lan!" planlarıyla geçirdim, lakinkiöyledeğildir. ANNE AL ŞU KEDİYİ BAVULUN ÜSTÜNDEN YEAA!

Telefon diye bişey yapmışlar, böyle özleyince falan arayabiliyormuşsun, çok enteresan geldi bana, denemek lazım. Hati.

Aaa, n'aber ya? İyi benden de, görüşelim bi' ara.

  • Bak şuna açıklık getirelim şekerim, arkadaşlar arasında eğlenceli olabilirim ama bi ortamdaki 19 kişiyi tanısam da, o 1 kişi bile var ya, beni öyle bi' gerer ki, öyle böyle değil. Çekinmeyi falan geçtim, acayip bir şeyler olur yani, bilemiyorum. Bak izah bile edemiyorum, öyle bi gerginlik.

  • N'oldu biliyo musun, az önce elf bi arkadaşım beni aradı. Ben de sıcağa rağmen çayımı almışım, ders çalışıyorum, çünkü yarın vizem var. Rassal değişkenlerin Allah belasını veriyordu ki tam, telefon çaldı, alo?

  • Böyle heyecanlı heyecanlı, bana durumu izah etti. Radyoda yayına gireceklermiş 2 dakikaya, bağlanacakmışım, "çok iyi de oldu çok güzel iyi oldu taam mı?" insanının repliğini tekrar edecekmişim, eğer yapabilirsem yemek kazanacakmışım vesair. Evet, elfleri radyolara istihdam ediyorlar.

  • YABİDUR! Ben buluşalım falan diyeceksin sandım, nabtın anam sen? Benim el ayak titre, böyle telefonu tutama, konuştuğumuz dili unut, yerine ancient bi' dil geliştirip onunla bir şeyler gevele. Rengim değişti, ter bastı, başım döndü, neler neler. Abartıyorsam na böyle (O) olayım.

  • Ben böyle normalde telefonda bile konuşamayan bir insanım. Hayır mesajlaşmaktan da hiç hazzetmem. Konuşmak için ararım, susarım sonra. Nefes veririm falan, sapık kişiliğimin bir yansıması olarak. Tamam belki iki üç cümle kurabilirim. Ama mesela şey olur, böyle diyelim ki karşıdaki bir şey söyledi, ben anlamadım. I beg your pardon? Bir daha söyledi, yine anlamadım, yine sordum, telefonu iç kulağıma soktum, yine de anlamadım ya. Bir daha soramam. Anlamış gibi yaparım. Tesadüfen başka konuya geçilir rahatlarım, ama bazen öyle olmuyo, o soru soruyo oluyo, ben de sadece hı hı demiş oluyorum, öyle saçma bişey oluyo yani. Evet.

  • Dediğim gibi, konuşma yetimi kaybettiğim nadir durumlardandır. Kimi canlar arayıp bu kötü huyuma nokta koymak niyetindeler. Ama olmamış canlar. Bugün onu farkettim ki bir boka yaramamış.

  • Neyse, radyocu elf "hadi bağlayalım mı seni?" dedi, ben ne diyeceğimi şaşırdım, acaba dedim ölüyomuş taklidi falan mı yapsam. Çünkü öyle topluluk önünde konuşma yapabilen, kitlelere seslenebilen ya da çok girişken, radyo programlarını arayıp kakara kikiri yapabilen insanlar var ya. Ne biçim lan onlar. Ben onlardan değilim hiç. Fabrika ayarlarım öyle. "oha yok, nası ya, yok yok, şş saçmalama, valla olmaz, şş..." Telefonla konuşurken odanın içinde dört dönüyorum, ter basıyor, elimdeki kalemle orayı burayı karalıyorum, çıldırıyorum adeta. " yavrum valla yapamam yani, fake isim falan sorun değil, cidden, ayy..."

  • Böyle bi' şey geri çevrilir mi onu düşünüyorum şimdi. Ayıp ettim bence. Sonuçta çocuk beni aramış, beni düşünmüş yani. Ayrıca programına katkıda bulunmak bu, kişisel bişey de değil. Komşulara karşı ço kayıp oldu. Cidden ama. TÜLAY! Döngerigel. Eğer burayı böylece okudunsa bunu da okuyacaksın mantıken ( dünyanın en salak geçiş cümlesi ) Çok özür dilerim, ben de isterim, ya da istemem. Evet istemem, çünkü olmuyo yani, bak başka bir şey iste yapayım. Ne istersen. Ben kamera arkası insanıyım, görünmeyen, duyulmayan, sadece ismi cismi bilinenim ben. Temennim o yönde yani.

  • Böyleyken böyle. Çevreye verdiğimiz geçici rahatsızlıktan dolayı özür diliyor, senden de tekrar özür diliyor, izninizle huyuma tüküreyim diyorum. Haydi bakalım.
  • utangaç, çekingen, ter bezleri orantısız çalışan kırmızı yanaklı insanlar, oradasınız biliyorum!

  • madde işareti koyunca, iki satır arası daha geniş oluyormuş, şablonuna tükürücem ama yeter be.

1 al 3 öde.

Guns'n Roses yapınca niye bişey demiyosunuz da Deli Yürek yapınca kro oluyo arkadaşım?! Tema aynı halbuki. Belki isimden kaybediyo tabi ama Axl Rose'a karşılık Kenan İmirzalıoğlu'nu gösterebiliriz mesela.


  • Şu rock gruplarının yağmurda klip çekme arzuları biter mi acaba. Çünkü artık inanılırlık skalasında 0'ın altına düştüler de. O ne arkadaşım çılgınlar gibi yağmur yapmışınız eyvallah, prodüksiyon konuşmuş falan ;ama o elektrikli gitarlar çarpmasın yavrıım, mikrofonun kablolar falan hep su içinde. Öyle deme ama çocuğum, Hamdi amcanların damadı elektrik yüklenmiş geçen, Allah muhafaza..

  • Bu bir, yağmur suyunun biriktiği zile müthiş bi hışımla abanmak suretiyle seksi baterici imajını çizmek de dillere destan zaten. Bu da iki. Üç de cereyanlı gitarı kablosuz amfisiz çalabiliyorum havaları. Çünkü kablo yok ortada. E haliyle, çölün ortasında da, di mi, elektrik, haliyle... Gençkan kardeşimizin klasik gitarla distortion lı sololar attığı günler de uzak değil. (Gençkan-KendimiKontrolEdemiyorum.mp4)

  • Şu hayatta da en büyük restoran çakallıklarının başında hesabı istedikten sonra bi çay bi kahve istemek gelir. Böyle garsonda hafif bi endişe görürsün ama, çünkü bahşiş bıraktıysanız, o bahşiş doğruca çayın kahvenin açığını kapayacak, tipbox yüzü göremeyecektir. Müesseseler genelde o çayın kahvenin parasını almasalar da alanlar olduğunu duydum. Çokayıpgerçekten. Bi bardak çay seni de zengin etmez beni de! Bir de bunun gibi, hesap isterken havada böyle yazı yazma hareketi yapılır ya, ortamların çakalıyım, her gittiğim yerde hesabı böyle isterim insanlığıdır o. Zaten her grupta bi tane ondan vardır, yenilir içilir, "hadi mithat hesabı iste" denir ona, ve o da ne yapar, elini beyle kaldırıııp yazar da yazar, ta ki biri görene kadar. Mithat, sen az değilsin. Çıkarken de "bi kolonya bişey yok muydu genç?" diye garsonun sırtını sıvazlayan yine Mithat'tır, çayın geri kalan şekerlerini cebine atan da odur. Bak onun evine git, mutfak çekmecelerinde falan hep zart kafe zurt restoran reklamlarıyla dolu kürdani peçete, şeker bulursun. O odur çünkü. Her eve değilse de her üç daireden birine serpilmiştir onlar. Sevilesidirler.

  • Canlı müzik yapılan kafelerde, ben çok geriliyorum. Elimi ayağımı koyacak yer bulamıyorum bazı bazı. Çünkü onlar orda çabalıyo, güzel bi tını çıkarıyolar ortamda, sen de orda bi kaptırmışın kendini, yemek mi yesem içki mi içsem arkadaşın anlattıklarına mı gülsem gibi bi çıkmazlara girmişin, emeğe saygı yok. Tamam belki sırf müzik dinlemek için gitmiyosun ama en azından arada bi çalan adama bak, bi tebessümle ona kendini iyi hissettir değil mi. Alkışlamam, eşlik etmem, istek parça istemem şeklinde kuralların olabilir, ki bende var. Ama o insanlar da saygıyı hak ediyorlar bence. Mesela parçaları bitirdiklerinde yok elimde bardak var yok telefonla uğraşayım da kendimi kaybetmiş havası vereyim, olmaz. Ya da mekandan ayrılacaksan, parçanın bitmesini bekle, değil mi. Öbür türlüsü müziği protesto eder gibi olur, olmaz. Böyle ufak hoşluklar olmalı bencö. Bessameeğ, bessameeğ muuuuççooo...

Anane, bari ekmekler kalsaydı ya? (Garsonlardan köpeklere götürmek için yemeklerden artan kemikleri isteyen aile bireyleri şüphesiz en temiz kalpli olanlarınızdır.)

Şarkı bitsin de öyle kalkalım bari.

hot tamale hot hot.

  • Senelerdir kullanılıp randıman alınamayan, ama her sene de inadına yeniden alınan yegane şey :Güneş kremi. Saçmalama, koruduğu falan yok. Kiminle konuşsam (ki bu konuda röportaj yaparım her sene) "sürüyoruz ama yanıyoruz da." "bunun faktörü mühim değil, yakıyor arkadaş." "sürsem de bronzum sürmesem de." şeklinde yanıtlar alırım hep. Standart sapmalar olur arada, bilimsel. Neyse. Ayıptır söylemesi biz bugün arkadaşlarla havuza gittik. Bu yüzden, yazının buradan sonrası biraz ıslak olacak.
  • O kadar ince eleyip sık dokuduk ki seçerken, güzel olsun uygun olsun temiz olsun gak olsun guk olsun diye(ki afedersin buldun da şeyini arıyosun derler buna) bi uğraştık, sonra bula bula en ufak havuzlu, en duşsuz, en de sapa olanını bulmuşuz. Ağızlardan düşmeyen "apaçiler" altın günü yapıyor sandık bir ara. Öyle böyle değildi çünkü, fabrika çıkış, sakallar şekilli, saçlar belli bi şekilde sabit, her yerlerinde ejder dövmeleri, parmak arası terlik bi de bıkmak usanmak bilmeyen bakışları. Neyse o da insandır dedik. Böyle karar kıldık yani, günah. Sonra baktık güneşli, dedik ki neden güneş kremi sürmüyoruz birbirimize. Bir şevkle ver ettik güneş kreminiomza sırta, hayın şemsiyelerin altında bir müddet bekledik ki emsin. Sonra havuza. Detaylar mühim değil, aslolan güneş kremi zırvalığı. Allahın cezaları ya!
  • Eve bir geldim ki annem elindekileri yere düşürüyordu şaşkınlıktan. "Sen evden çıkarken beyazdın? kimsinlansen" tepkileri vermeye başladı ki aynada kendimi görünce hafif bi tırsmadım değil. Tövbebismillah. Çünkü arka'şlar in cin konuştular bütün akşam. Aksakallı terlikli dedeler, paralel evrenler falan, aynada farklı suretler görm...lan? Demeye kalmadı ben olduğum yere kalakaldım. Slip mayo destekleyenler derneği gibi ben de kendi derneğim olan " bronzlaşmaya hayır! yaşasın beyaz ten! "şimdilik bi üyeyim, ilerde de bakalım.. Neyse işte bi baktım aynaya, tövbeestağfurullah bişey olmuş, böyle sağ kolum ferrari kırmızısı, böyle nikelajlı falan. Sol kol daha mülayim yanmış, arabada oldu tabi o. Surata beş kat fazla ilgi gösterdiğim halde yaramaz çocuklar gibi burun üstü ve yanaklar kıpkırmızı. Yani beyaz gittim kırmızı döndüm ben, beyazların içine kırmızı çorap karışmış gibi oldum, alt üst oldu bünye. Eee, dernek? Dernek tabi, dernek mi kalır lan, renge bak ya. Püh.

Bi de utanmaz gibi, terbiyesiz gibi çarptı. Güneş çarptı. Lan yakıyosun bari çarpma, hadi çarpacaksan bari doğru düzgün yak. Baba akü yok?!

  • Kısacası, faktörünüz batsın. Güneş sonrası losyonu uzatıyo bi de hala, çekşunuburnumdan! İndirimine başlarım, çalıcaksın yoğurdu suratına, rehabilitasyon neymiş görüceksin, hey gidi. 50 faktörmüş. Faktör git lan!

Kupa Özel ikibinon.




Bir dünya kupası da bitti. Nba Playoff 'larından sonra ilaç gibi gelmişti ki dün alınan galibiyetle bir kaç gün daha etkisini gösterecek gibi, en azından bu bünyede. Ya Uruguay ya İspanya ikilemiyle takip ettiğim 64 maçın galibi en sonunda pek de zorlayıcı bir karşılaşmayla İspanya oldu. Hop oturup hop kalkarak izlediğim maçta kritiği edilebilecek, belki de bir kaç kişinin "ölü ya da diri aranıyor" ilanlarına maruz kalabileceği onlarca pozisyon ve karar vardı.


Failed : Howard Webb.


  • Her zaman hakem hatalarına yorulan yenilgiler konuşulur. Hiç bir futbolcu faul yaptığını kabul etmez, kart görsede görmese de itirazında haklı olduğunu düşünür. Bunlar olur. Fakat final maçında ciddi anlamda hakem Webb'in yanlış kararları oldukça etkili olduğu aşikar."İspanyollar hakemi satın almış." Maç sonrası dillerden düşmeyen ilk cümle. Peki ne yaptı bu hakem?

  • Verdiği kartların yerindeliği konusu tartışılır elbetteki ama aklındaki tek şey olabildiğince "hassas" davranmak olsa gerek. Hollanda' dan daha ofansif bir oyun bekleniyordu elbette, takım zorlandıkça faullere baş vurdu. Maç faulden geçilmez bir hal aldı bir ara hatta. Webb, son maçın gerginliği ve ister yanlılığı deyin ister aşırı hassasiyeti, bir kaç hatalı karar verdi. (Üç değilse de on, bunun münakaşasını yapma benimlen.)
Bağlantı


" Hakemlik böyle bir şey. Çok bariz bir ihraç kararını veremeyen hakem maç sonrası hiç konuşulmuyor ama tüm maçı çok iyi yöneten hakem son dakikadaki hatalı bir taç kararı sonrası eleştiri odağı hatta futbol katili olabiliyor."


Hakem tribünü olanları böyle değerlendirmiş ki
katılmamak elde değil. Kararlarda aksamanın ilk göstergesi sanırım Xabi Alonso'nun böğrüne çaaaat diye geçiren DeJong'a kart gösterilmemesiydi. Xabi'de de ne göğüs kemiği varmış arkadaş, kalktı oynadı adam. Helal olsun.

  • Webb'in karttan çok ikaza, hatta oldukça fazla ikaza başvurması da başta söylediğim gibi, gergin sinirlere dokunmamak, ortalığı daha da karıştırmamak için olsa gerek. Futbolcuları yanına çağırıp
  • "olum bak, bu böyle olmaz, adam gibi oynuyosanız oynayın, atarım oyundan ha!" tarzı el kol hareketleri yapması, serbest vuruş öncesi Puyol'la Robben'e sürekli "tepişmeyin olum, sarıyı göstericem ha şimdi!" uyarıları, sabrını da ortaya koydu. Kartlık pozisyonlar kartsız kaldı, umulmadık durumlarda kırmızı kartını çıkardı; kimisi doğru kimisi yanlış olsa da takımların çabalarıyla beraber sonuca yön verdi. Belki biraz gevşek bıraktı oyunu, belki de o yüzden oyuncular bu kadar faullu belki de bu kadar disiplinsiz oynadılar. Faul kararı bekleyen Iniesta, istediğini alamayınca rakibine topsuz alanda misilleme faul yaptığında mazur görüldü ki bu onbinlerce insanı ayağa kaldırdı.(Babasınınoğlusanki) Gol sevinciyle maç esnasında formasını çıkarması da kartla cezalandırıldı zaten.



  • Hollanda'nın 10 kişi kalmasının ardından, düşen moral ve oyun dinamiği, hakem Webb'in insafına geldi demek yanlış olmaz. Son dakikalarda bir kırmızılık pozisyon daha olduysa da bunu kulak arkası ederek hoşgörüsünün doruklarını çıktı, nitekim iyi de bir karardı ki aksini yapması Hollanda'nın oyununa tamamen etki edebilirdi, gerek manen gerek fiziken.



  • Maç başlarken spikerler Torres'in durumu hakkında epey konuştular. Torres ve Pedro'nun birlikte dikiş tutturamadıklarını dile getirdiler, sakatlığından pek bahsetmediler ama Nisan 2010'da geçirdiği diz ameliyatından sonra eski performansına yükselemediği söyleniyor. Maçın son dakikalarına kadar "nando'yu sok artık seni lanet olası del Bosque !" haykırmalarım boşuna değilmiş, uzatma dakikalarında sahaya dahil oldu. Aslan parçası. Ama tabi yine bişey oldu, öldü. Yarı sahada ağrıdan kıvrandı, maç devam etti. Medikler de pek sallamadı, biz nasıl sinirlendik, aman yarabbim. Biz dediğim, dünyanınengüzelburunluinsanı olan şahıs ile. "torres öldü lan?!" dedi, daha da konsantre olamadık. Eheh, bişeyi yokmuş tabi, iki gözümün çiçeği, kutlamalarda sık sık gördük.
  • Bütün oyun boyunca Sneijder mi Villa mı yorumlarından sonra Sneijder'i ağlarken gördük ya, biliyorum
senin de yüreğine dokundu. Yazık. Annem de çok üzüldü. Eş dost aramızda bişeyler toplayıp sanay
ide gümüş bi krampon bişey yaptırıp gönderelim lan, valla. Neyse onun dışında günün kazananla
rı Müller (Altın Ayakkabı ve en iyi genç oyunu ödülü), Forlan (Altın top), Inıesta
(Maçın adamı), Casillas (Altın eldiven- ve ayrıca bilmem kaç dakika gol yemeyerek dünya rekoru, bir de maçın en ağlayanı, bir de maçın en gazeteci sevgilisini öpeni, falan filan) ve de İspanya (fair play ödülü) oldu.

  • Dedem "Futbol, sonuç oyunudur" der, ayrıntılara boğulup daha da kritik yapmak ne kadar eğlenceliyse de, sonuca bakıyoruz ve 4 sene sonra Brezilya'da görüşmek dileğiyle diyoruz. Sayın Üründül, bir şeyler söylemek ister misiniz son olarak? "eeöö, evet, yaani."

alacakaranlık kuşağı.

Ne konuştunuz denildiği zaman "havadan sudan" denir ya, son günlerde kelimenin gerçek anlamıyla sadece havadan konuştuğumuzu farkettim. Neden acaba? Gece serin oluyo diyen dinleyicilerimiz için gelsin. Burda gece 30 derece. Çıldırdık. Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin su faturası, elektrik faturası çok gelsin diye kurdukları bi komplo bu bence. Hmm.


İsmini okuduklarım teneffüste müdür beyin odasına gitsin.

  • "2 saat ders yapıp 5 dakika ara veren yaz okulu hocası. Sonra bi 2 daha. Sonra bi ölmeler bişeyler."

  • "Yazın sıcağında hava yapıcam diye siyah bereyle gelen çok rakçı çocuk. Beyin bedava. Kaynamış."

  • "Soğuk vurur oğluum" diyip otobüsün klimasını kapattıran teyze. Lan gelmişiz kaçıncı yüzyıla, klimalı otobüse denk gelmişiz, hala diyo ki klimayı kapat diyo arkadan.

  • "Otobüste dolmuşta camın önüne bilerek ve isteyerek oturup onu "çaaat" diye kapatan yaşlı bünye. Hürmet de bi yere kadar ama. Boynu tutuluyomuş. Tek hayat gayesi toplu taşıma araçlarında camları kapattırmak."

  • "Bilmem kaç yüz derece olmuş kalabalıktan, nefesten, hala "arkadaşlar son bi adım daha, hadi, bi g.tlük yer açın hocam." diyerek dolmuşun kapısına tecavüz eden adam. YABİGİT! Sonrakine bin! Hastalıklı! İçerde salatalık turşusu olmuşuz, hala diretiyo bi de. Pis."

  • "Para üstü 50 kr altında olunca verilmediğini düşünen zengin büfecisi. Paranın üstüne sakız şeker alıver diyen çakal bakkal. Eldivenli eliyle torbayı tutup eldivensiz eliyle ekmeği elleyen dengesiz fırıncı. 10 kuruş eksik çıkınca "tamam önemli değil." yerine "sonra getirirsiniz" diyen samimiyetsiz esnaf."

  • "Kumuna tükürdüğümün kedisi."

  • "Alt kat komşusunun torunu. Nam-ı diğer veledizina. Tövbe tövbe."

Evet, doğruca müdür beyin odasına. Gömleğini sok içine! Saça bak saça!...

Çıldırdım ben. Can sıkıntısı ve sıcak birleşince, ne yapsam ne yapsam dedim ve gecenin 2 buçuğunda kalktım zeytinyağlı yaprak dolması sardım. Ben evet. Maharet işte. Normal insan işi mi şu saatte. Eğer bi kadın bu saatte yaprak sarıyosa biliniz ki ya yarına misafiri vardır, ya da aşeriyordur. Ama benim durumum biraz mental. Biraz. Bulaşık falan yıkadım bir sürü de, annem gürültüye uyanıp, anlam veremeden kaçtı. "dolma yin mi?"

Let the game begin then. Daemon tools kullandıranlar utansın. Bu da Gökçek'in bi komplosu bencö.

sitemik.

"Dahilik %1 ilham,%99 çalışmanın eseridir."-Edison (Harper's Monthly, Eylül 1932)

"Zeki ama çalışmıyor, çalışsa yapar." -Random anne (Mutfak, Final haftası)

  • Geçen gün otobüste bi' arkadaşımla karşılaştım; sadece otobüste, orda burda karşılaşarak görüşebildiğim bi arkadaşımla. Hani her karşılaşmada "bi ara görüşelim ya!" sözlerinin havada uçuştuğu arkadaşlardan. Evet onlar bi' kategori. Onlar da öyle, hiç beklenmeyen anlarda pop-up pencere gibi dahil oluveriyolar 3-5 dakikalığına. Evet, işte artık karşılaştığımıza çok şaşırmadığımızı da belli eden surat ifadelerimizle, oturduk, uzun bi yol neler konuşacağımızı düşünmeye başladık. Kaydadeğer bişeyler olsa iyi olurdu, nitekim ikimiz de düğüm düğüm olmuş kulaklıklarımızı takmış, yolculuğa hazırlanmıştık. Neyse işte bu bi heyecanla döndü, kıpırdandı bi sırıttı, "Valla" dedi "Celtics'de Lakers'a ne yenildi" dedi, "Lakers yeaaa, belliydi zaten" dedi, "Kobe adamım yaa" falan dedi. Böyle maçı izlemiş de değerlendirmiş insan havasında değil de Ömer Üründül havasında bıdı bıdı yorumlar yaptı, bloklar arası bağlantıdan bahsetti falan ama ben fenalaşmışım o sıra. Sırf da ben bozulayım diye böyle aşağılanayım diye devam etti. "Celtics de takım mı be" dedi ve ekledi "ehhhehhe" Gerizekalı! Aman ne üzüldüm. Bak şimdi, sen diyene kadar ben de Boston'ı bibok sanmışım be. Hayır konu hakkında hiç bi bilgisi yok, gelmiş hem yenentakımıtutarımcılık yapıyo, bi de üstüne Celtics gibi şampiyonluk rekorunu elinde tutan, tecrübeli bi takımı yerdenyere vuruyo. Bunu da hiçbir şey takip etmeden, sadece ekşisözlükten okuduklarıyla yapıyo. Utanmıyo da bir de. "Yaa öyle oldu" diyorum ayıp olmasın diye. Gidip de "Arjantinden bi cacık olmaz, Messi de futbolcu mu be" "Nası ko'du Almanya?!" demiyorum. Demem de. Özel bi profesyonellik gerektirmese de bi konuda konuşacaksan iki dirhem bilgin olsun. Bi' laf ediyorsan mantık çerçevesinde derinliğini gösterebilmelisin. "İspanya da takım mı be" diyosan 1-takım nedir, özellikleri nelerdir örnek vererek açıklayınız. Ortaokulda Kobe'nin zoom air'larını giydiğin için onu kral yapmamalısın belki de. Ya da bence bi daha karşılaşmasak. Pis. Viva Espana! Kabız ya.

Linki görmek için lütfen üye olunuz. Olur. Allah da cezanızı versin. (Link kırık kardeş.)

  • Bu dillere pelesenk olmuş muhabbetlerden siz de sıkılmadınız mı artık? Bilmem ne ne arar la bilmem nerde varyasyonlarından? Bütüüün zamanını "artiz ne arar la bazarda" geyiğinin alternatiflerini bulup ona buna anlatırken deliler gibi gülmeye harcayan insanlardan? Yetmedi mi ya, güldük bitti ama tadını kaçırdınız iyice. Ya da apaçi geyikleri. Her güne bir zort saçmalıkları. Ya da inci sözlük replikleri. İki kitap okuyun da sınırlı sayıda kelime dağarcığınızı geliştirin artık. "Yaralı stayla ne arar la internette, adam haklı beyler, +1, özet geç piç, apaçiii!" Kurabildiği tek cümle bu mesela. İnternetin deforme ettiği düzgün yazım da cabası. Bokunu çıkarmasalar iyiydi aslında.

  • "Hiç arayıp sormuyosun" derken kendiyle müthiş gurur duyan bi arkadaş, hiç arayıp sormuyorsa, e orda bi sorun var demek ki. "Sesini unuttum yani." Aramadığındandır belki? Belki de sadece Gnctrkcll şifresi istemek için mesaj attığındandır. Bi de bunun diğer versiyonu var isterseniz depodan bi bakayım. "Ya telefonun rehberi şey oldu da, bütün numaralar gidince öyle şey oldu işte, versene numaranı yeaa." Al.


Anangil nabıyo? İyi, selam söyle. Hati!