İnfilak



Ömrü boyunca arabaların arkasından el salladı. El sallayarak büyüdü sokaklarda. Onun için hiç kolay geçmiyordu zaman. Çünkü hep bekliyordu. Beklerken zaman geçmiyor.

İlk el salladığında bilmem kaç yaşındaydı. Siyah bir E500’ün arkasından öyle bir el sallıyordu ki, sanki havada bir hortum yaratmaya çabalıyordu, hava akımını tersine çevirip arabanın geri gelmesini istiyordu. E500 gecenin karanlığına karışmıştı bile. Yere çöktü. Bir süre yerdeki taşları arabanın arkasından attı. Hava, kendi ellerini bile göremeyeceği kadar karardığı zaman kalkıp kıçındaki tozu toprağı bile silkelemeden eve yürüdü.

O gece anladı ki zihin gücüyle bir şeyleri geri döndüremiyor. Bir daha denemedi. Çünkü E500 bir daha gelmedi.

Sonrasında bir kamyonun peşi sıra el sallar oldu. Gecelerin karanlığını bölen motor gürültüsünü sokağın başında duyar ve heyecanla cama koşardı. Ama kamyonun gidişine hiç yetişemezdi. Kamyon geç gelip erken gidiyordu. Gelip gidişleri azalmaya başladı. Hissetmiş olacak, bir sabah çok erken uyandı. Kapının kapanışıyla kamyonun çalışması hemen hemen aynı saniyeye tekabül ediyordu; ya da o yetişemiyordu. Hızla dışarı koştu. Elini kaldırıncaya kadar kamyon çoktan ufuk çizgisinde kayboldu. Ardından da motorun gürültüsü. Elini indirmeden ardısıra koştu. Taşlar çoraplarını delik deşik etti, o koşuyordu. Kamyonu durdurmak istedi. Bağırdı. Gözünden yaşlar süzülüyordu. O sabah bütün insanlığın yerine ağladı. Ama anladı ki ağlamak bir şeyleri geri döndüremiyor. Bir daha denemedi. Çünkü kamyon bir daha gelmedi.

Bir ambulansın ardından, bir cenaze arabasının ardından, bir sinek arabasının ya da bir itfaiye arabasının ardından... El salladı durdu. Hastalara, ölülere serzenir gibi sallıyordu elini. Sinek arabası bu hikayeye pek uymuyordu ama itfaiye arabasının ardından alevlere veda ediyor gibiydi.

Bir müddet elini indirecek oldu. Elleri doldu. Elleri ısındı. Elleri tutulmuştu. Uyuşmuştu. Terlemişti ama şikayet etmiyordu. Eli sadece dolmuşların, denk gelirse belediye otobüslerinin arkasından kalkar olmuştu. Sonunda diyordu. Sonunda nefes alabiliyorum. Tekrar.

Ama o kadar derin nefes almıştı ki, havada büyük bir fırtına yarattı, bütün bulutları çekti, sararıp dökülen bütün yapraklar onun etrafında toplandı. Kum fırtınası oluştu, bulutlar dengelerini koruyamadılar, yağmur yağmaya başladı, hava karardı, bir haber almıştı ve bir saniye içinde mevsimi değişmişti.

Talih onu yine bir dört tekerleklinin arkasından el sallamaya itmişti.

Önce şehirlerarası otobüs terminalinde 34 plaka bir otobüsün arkasında asılı kaldı. Terminal ruhunu gerçek anlamda ilk kez o gün hissetti. Ve denemekten vazgeçtiği bütün yöntemleri tekrar denedi o gün. Hızlı hızlı el salladı. Taşlar attı otobüsün arkasından. Yere oturup bekledi. Zihin gücüyle geri getirmeye çalıştı. Kalkıp koştu. Ağladı. Hıçkırarak ağladı.

Ama hiçbirinin faydası olmadı. O zaman da olmamıştı. Şimdi de olmuyordu. Gözlerini sildi. Eve döndü. Bir umutla beraber.

Zaman geçiyordu. Eli tekrar havaya çakıldı. Otobüslerin ardından, taksilerin ardından, ve hatta uçakların bile. Zaman geçiyordu. Zaman aslında geçmiyordu.



Veda etmek fiili onun için türetilmişti. Beklemek onun için bir yaşam biçimi halini alıyordu. Şevkle kalkan eli damlalarla iniyordu. Bitmiyordu bir türlü yollar. “O”gün hiç gelmiyordu. Ya boşuna bekliyordu, ya da kimse gelmiyordu. Nefesi tükeniyordu. Şehir tükeniyordu. Fiiller, kelimeler tükeniyordu. İçinde tükenmeyen tek bir şey vardı, o da tek başına yaşanmıyordu.

Araya mevsimler girdi. Soğuk rüzgarlar, bulutlar, akşamlar...

Sorular çoğaldı, sular yükseldi.

Ve bir gece, sular öyle yükseldi ki son kez bildiği bütün yöntemleri denemeye karar verdi. Koştu, yetişemedi. Ağladı, etki etmedi. Eline ne geçtiyse fırlatıp attı ama bumerangla oyun oynanamazdı. Toz içinde ağlıyordu, bas bas bağırıyordu. Ama giden geri gelmedi. Ne yaptıysa olmadı. Sular öyle yükselmişti ki son bir şansı kalmıştı.

Gözlerini kapattı. Nefesini tuttu. Odaklandı. Zihin gücüyle dönüşlere odaklandı. Düşündü. Düşündü. Düşündü.

Dünya yüzde yüz suyla doldu. Dünyası suyla doldu. Son düşünce kabarcıkları da su yüzüne ulaştı ve bir patlama oldu. Su altında milyonlarca umut ışığı infilak etti. Dört bir yana savruldu.

Önce büyük bir sessizlik.

Sonrasında su yüzünde bir el. Dipten yükselen ve bekleyişi sönen.



***

Yine işe yaramadı.