Blackmore's Night eşliğinde güneşli bi güne uyanmak bütün gün mutlu ediyor insanı. Tin whistle aşkıyla tutuşurken o gitarın ardındaki gizli Irish melodileri keşfetmek... Eveet bu tatta devam edemeyeceğimi anlamış oldum böylece.

Gece kapımı kapatıp yattım. Eğer açık olursa Hardal gün içinde 16 saat uyuduğu için, sürekli oyun oynamak istiyor, uyutmuyor eşşolusu. İlk defa böylesine rahat uyumuşum... derken, tavır yiyorum arkadaş! Bi kediden tavır yiyorum. Bildiğin küsmüş. Öyle böyle değil. Seviyorum, kafasını çekiyo, fotoğraf çekicem; her zaman poz veren kedik, bugün umursamadı beni. Odama da gelmiyor, evine girmiş tısıl tısıl uyuyor orda. Aman! İyi!

neyse.

Alışveriş sever misin sen okurcan? Alışveriş merkezlerinin haftasonu görüntüsünden zevk alan mazoşist var mı aramızda? Çılgın mısınız biraz sanki? Alışveriş, aslen güzel bişey gibi gelse de bir Cumartesi akşamüstüsü gidilen alışveriş merkezi keyif değil ıstırap verir. Pazar gününden bahsetmiyorum bile. Avmde 1000 yetişkin olsa, 900 ü evli olsa, her çiftin 2 çocuğu olsa, toplamda 900 çocuk eder ki ben alt komşunun tek torununa tahammül edemeyen insanım.(bestırd) (olm hangi insan evladı kafasını kalorifere vurur ya?! 6 yaşında çocuğun eline flüt vermişler, ya insaf edin, gecenin bi körü greensleeves çalmaya çalışan bi veletten hayır gelir mi! inip o flütü ağzından çıkarıcam ama!)

Kalabalığı en çirkin, en yırtıcı haliyle karşımda gördüğüm anda nereye kaçacağımı bilemedim önce. O kendini bilmez küçük çocuklar sürekli koşuyo bi taraflara ki mütemadiyen üstüme üstüme, bi yandan da bağırıyolar, sanırım bu aileye ''ben şu tarafa koşuyorum, sesimi takip edip bulursunuz beni, hati!'' sinyali vermek için. Ama anne-babalar da ne gamsız olmuş, ben böyle gevşek insanlar görmedim. Öyle dalmışlar ki Agatha vitrinine, öyle para harcamak gelmiş ki içlerinden bi tokaya, ''çocuğumu bile keserim'' tavrını takınmışlar. Anne muhtemelen çocuk doğduktan sonra salıvermiş kendini, kilolar alınmış, kıçına bi eşofman geçirip gelivermiş uyduruk bi topuzla. Baba da bira göbeğini benimsemiş, sakal makal da umrunda değil zira. Hazır boşvermişken, çocuğu da unutalım gitsin diyolar heralde, çünkü onlar vitrine bakarken çocuk yürüyen merdivenlerden çoktan inmişti. Deli mi ne lan.

İkili üçlü kız grupları var, tektip. Hani röfleli, ugglı, ya da pantolon üstü çizmeli. Böyle pirinç çuvalı gibi çantaları olan. Türkçe değil de tUrkChee konuşanlar. Öff. Bi galon benzinde boğarım sizi allahın belaları, ölün bir anda. Böyle ''yha'' efektiyle ölün hem de.

Tamam neyse. Neyse tamam. tamam! Bir şeyler almak için girdiğim mağazada istediğim tek şey, beni kendi halime bırakmalarıdır. Gireyim, beğeneyim, içime sinerse alayım, yoksa almayayım. Gayet basit. Sormak istediğim bişey olursa ben çağırabilirim herhalde. Kapıdan girerken ''ehe, meraba, efendim? ha yok, sadece bakıyoruz.'' açıklamasını yapmayayım bir kere de. Biliyorum ki o arkadaş da üzülüyor öyle deyince, belki ne biçim sövüyordur içinden. O çünkü bütün gün ayakta, bi müşteri gelse de prim alsam satıştan diye gözünün içine bakıyo, ama sadece ''bakıyoruz'' denildiği anda bütün dünyası yıkılıyo onun. Ama ben hırsızmışım gibi peşime takılıyolar, rahat rahat da bakamıyorum. Elimdeki t-shirt ü atıyorum suratlarına sonra ''al tamam, almıyorum al lan al'' diyorum çıkıyorum.

Hele ki bişey alıcakken, o uzaktan gelip de bana AVM101- Satış taktikleri dersini pratik etmeye kalkıyor ya, orada öldürebilirim ben o çalışanı. Gelmiş diyo ki bana, size diyo, ne biçim yakışır o diyo, bir de ezberletiyolar bunlara bak:

*Bi kaç giyimde vücudunuzun şeklini alır. (Benim değil de Beyonce nin şeklini alsa?)

*Oturup kalktıkça gevşeme yapar zaten. ( a.k.a belden açma yapar )

*Hiç bi şekilde bırakmaz kendini, kahraman bluz o, mitsen bişey olmaz ona. ( e az önce açma yapar diyodun ya lan?! )

*Benim içimde de var, mallar geldiğinde 5er 6şar tane aldık biz de. Ben çok memnunum. ( Ha senin içinde varsa tamam kar'şim.)

*Bu da iyi ama diğeri daha çok yakıştı. ( Çünkü diğeri 60 lira daha pahalı. çakal mıdır nedir)

*Üstüne bi kapşonlu, altına bi ayakkabı, içine bi sütyen, gözüne bi gözlük yanına da bi sevgili verelim mi? ( bi de eğil(!), tamam.)

*Valla sizden önce birisi gelip sonuncuyu aldı, sonra gelirseniz bulamazsınız. (o yüzden şimdi alın da prim kazanayım.)

Bu kadar da birebirlik. Böylesine profesyonellik... Kimisi de olur ki ''nasıl oldu?'' diye o çalışana sorar. Sanki çok samimi çok objektif bi cevap alacakmış gibi. Onlardan önceki postlarda da bahsetmiştik. (gizli özne: biz)

Bi de bazı teyzeler oluyo böyle, sen bişey giymişsin, bakıyosun aynadan, o teyze de sana bakıyo. Ama sana aynadan bakıyo. Böyle hani utanmasa belinden falan tutup, ölçü alıcak üstünde. Teyzebigit! nabıyosunuz toplaşmışınız arkamda ya?! Bi de yorum yapıyolar, eller çenede, ''hmm, şurası potluk yapmış'' '' İki ilmeklik işi var'' diyo, tamam teyze ben sana diktiricem, almıyorum. Fak dı hazır giyim!

Kimi mağazalarda da bir apaçi müzik çalıyor ki, bence o da bi satış taktiği. Hani o tempoda,o dıptıs sıklığında birer ikişer deniyip hepsini almanı sağlıyo. Öyle de iğrenç, öylesine polifonik. Bi gün de bi Savatage çalın da geleyim dükkanı satın alayım. yok.

Yine de 'bakıp çıkmalık'' dükkanlara çok üzülüyorum. Var öyle çünkü, oraya bişey almak için girebilen bi insan görmedim ben. Ya bi arkadaşını beklerken, ya da vakit öldürmek için, ya da ya da ağzının suyunu akıtmak için giriyosun o mağazalara. Bayılıyosun içerde seni kapıya süpürüyolar falan. Böyle oyun kahramanları, figürleri oluyo, rengarenk raflarda ışıklı ışıklı. Kolleksiyon aşkıyla yanıyosun, ama bi figürün 189 Tl olmasına anlam veremiyosun. (çünkü biliyosun ki ebay de 9,90 yuro. /şiping çok tutuyo ama yine de... )

Avm uğultusundan şişmiş bir kafa, ağrıyan ayaklar ve düşmüş omuzlarla azıcık soluklanmak için yemek katına çıkıyosun ama bi Mcdonalds tan bi BurgerKing ten kendini alkışlayan gerizekalı elemanların sesini duyuyosun. ''Bravo! Heheyy çok salağız, alkışla alkışla! hey yavrum be!''

Daha da gelmem diyip evine gidiyosun da, sonra yine geliyosun işte. Sevgilisiyle ayrılıp tekrar barışan insanlar gibi. Aynı hatayı tekrar tekrar yapmak gibi. Salak saçma işler ya bırak.
(oha abiiee yaa, bi kahveye o kadar para mı verilir. maymun kakası mı içiçem ağbie?! diye popüler kültür sövücüsü bi arkadaşımı da Starbucks ta gördüm. afiyet bal şeker olsun yarasın.)

everything is something happened çünkü. hati!

(Gün içinde blogu açıp, ilk önce izleyiciler kısmına bakarım. Bir kişi bile artınca aşırı seviniyorum ki bugün bir anda 5-6 kişi birden arttığını görünce ben önce bi bayıldım, sonra su çarpmışlar suratıma, kolonyayla bileklerimi ovalamışlar, kendime gelmişim ama anlatıyolar böyle klavyeye sarılmış ağlıyomuşum mutluluktan falan. Evet, bunun için öncelikle Damat Ferit e müteşekkirim. Blogumu tanıtıcı bir yazı yazmış ki öyle böyle değil, beni benden aldı. Sonralıkla blogumu izlemeye almış olan Socrates Junior, Baccal, Ern, Peyton Sawyer, Ukturk, Küfkedisi, Hsaritas ve Scissorhands 'e hoşgeldiniz diyorum. Siz içeri buyrun ben çayı demleyip geliyorum.)

(yazıyla alakasız başlıklar silsilesi. tek cümlede hissiyat belirtme ihtiyacı.)

Belgelerim içindeki Örnek Müzik klasörüne ilk defa girdim bugün. Birisi Beethoven 9 nolu senfoni, diğeri de Highway Blues. Normalde yüzüne bile bakmadığım Örnek Müzik klasörü, bak gün geldi ne biçim değerli oldu birdenbire. Resmen riyakarım belgelerime karşı. Örnek Resimler keza.. O kadar dinginlik verici fotoğraflar var ki içerisinde.. Zaten 4 tane. Gün batımı, Kış, Mavi tepeler, nilüfer çiçekleri. Bu dört fotoğraf da ya arka planda karşısına çıkar insanın ya da bi dosya bişey ararken. Hiç özellikle bunları arayıp kullanan insan bilmiyorum ben.

Az önce dvd romla da kavga ettik. Bana böyle nasıl da çemkiriyo, hırlıyo, tıslıyo. Bi tanecik dvd okuyacaksın lanet olsun senin gibi dvdroma. Hayvan! Bazen kasadan öyle sesler gelse de azıcık itiyorum, kakıyorum; huzursuzluğu geçiyo. Gazı oluyo işte, pışpışlamak gibi.. Ama bi dvdrom da bu kadar burnu kalkık olmamalı. Cd nin üzerine böyle pahalı bi teknoloji geldiği için kendini bi bok sanıyo. Kafasına göre yazıyo dvdleri, o gün gününde değilse dvd yazma işleminin ortasında atıveriyo boş diski, yanıp gidiyo o da. Aç tuşuna da 18 kere basmak gerekir ki, seri bi şekilde, anca açılsın. Hayır ama benim suçum, ben diski koyduktan sonra çıkan dili elimle iterek kapatan insanım. Yok açma düğmesine basıp kapanmasını sağlayayım da bozulmasın falan, ı ıh yok. Taş devri insanıyım ben. Bilgisayarı ayak parmağıyla açanlara selam ederim, biz hepimiz toplansak, bilgisayarları voltran etsek, bi muza eş değer olur sana yemin ediyorum. 16 bit commodore 64 ekranıyla yazıyorum bunları da zaten. Öylesine rezil.

Bugün inanılmaz yorgunum, tahammülüm bitmiş mesela. Hava da ısınır gibi oldu ya. Çılgınlar gibi akın ettiler yine çimlere, çok kalabalık, çok gereksiz bi coşku hakimdi kampüste. Çok insan sevmiyorum. Geriliyorum çok insan olunca. Bi ortamda çok insan varsa giremiyorum o ortama, yanından dolanıyorum, başımı uzatıyorum, ''nolmuş?'' diye kafayı uzatan meraklı amcalar gibi. Ama hazzetmiyorum, cidden gerek yok. Maksimum 5-6 birey.Neyse... Delirmiş gibilerdi, 28 days after gibi Zombieland gibi, üstümüze üztümüze anlamadığımız bi dilden konuşarak geliyolardı. Farklı bi ırktan geldiklerini düşündük bi süre, ne olduğu konusunda bi bilene danışıcam. Dünden hafif ıslak çime keten etekle oturmuş bi kız, sonra da bas bas bağırıyo sevgilisine. Çocuk da ikna etmeye çalışıyo, ama aşkım diyo gel kucağıma otur diyo, böyle ne biçim sinsi ama.. Çok komik olup olmadığına dair hiç şüphesi de yok. Bütün erkek arkadaşlarını da sevgilisine güldürdü. Hiç umrunda bile olmadı, nasııııl geniş. Nasıl itici. Pis.

Ders bitince beykafeye gittik de aman kimsecikler yok. Meğersem herkes haber alıp gitti mi noldu, öğrenci kollektifleri aktive olmuş, polisler de kampüsün iki kapısına plastik gövdeli abileri göndermiş, ulaşımı katletmişler. Aman dedim, giderim ben de dedim, sizin egonuza mı kaldım dedim. Bilkent kapısından çıkıp pes oynamaya gittik. O trafikte de yapılabilecek tek muhabbet elbette ki araba muhabbeti oldu. Biri Bmw ister biri clk serisine özenir. ''aaa şuna bak'' ''ohaaa geçeni gördün mü'' ''yuuh be o ne öyle!'' gibi. Ben de boyuna güldüm. Heb güldüm. Vurdumduymaz olduğumuz için bizi pek bağlamadı olan bitenler. Zaten bişey olmadı sanıyorum, çünkü 9 gibi kampüse girdik de kimse bişey demedi konu hakkında. ya-ya touuuğğree o zaman.

Bi karar aldık, geleneksel. ''artık çalışmaya başlayalım be. hakkaten.'' kısmetse yarın. Hiç olmadı Pazartesi..

Günün sürprizi olarak da izleyici sayımı 24 e çıkarmanız beni çok mutlu etti çok kıymetli bilogırlar. Herkese benden çay. Jhemm'e de bi stamina potion bi de gofredo. (bi tane, belki iki. duruma göre)

Nasıl bi giriş yapsam, nasıl saçmalasam diye düşündüm de; sevgililer gününde falan her dilden ''seni seviyorum'' demeyi öğrenen insanlar geldi bi an aklıma. Çünkü aynı heyecan geldi bi, sonra gitti. Defolsun gitsin, rezil midir nedir.

Bugün ben her Pazartesi olduğu gibi, yine uyanmak istemedim. İnsanların Pazartesi'leri boşken, benim en bi sabah dersimin olması, dersin de bölüm başkanından olması, bazen beni benden alır. Asırlardır derse girmediğimi de hatırlayarak, kontörüm olsa mesaj atıcam... Biriniz makro notlarını getirsin, allahsızlar!!

Yarın da dersim öğlen ama, biz sapık olduğumuzdan, sabahtan kütüphaneye gidip kitaplarla sevişmeyi uygun bulduk. Dergilerimi, çizim kalemlerimi koydum çantaya, bırak allaşkına, ders mi çalışırım ben kütüphanede. Gerçi çalışsam çalışırım. Ama genelde arkadaşlarım bana kısaca'' bi bilardo atmayalım mı?!'' dedikleri için, böyleyken böyle...

(şu an(gecenin şu vaktinde) içeriki odadan duvarı yumruklayıp ''lag yapma lan!!!11birbir'' şeklinde höyküren abi. SADECE WINAMP AÇIK BE! Anneeeeeeee! )

Az önce dexter ın küçüklüğü olan bi arkadaşla konuşuyoruz, diyo ki bana, şu saatte diyo ki, bizim diyo kampüse diyo Kreator geliyo, Exodus geliyo, Sepultura geliyo diyo. (ben de geliyorum tarzında münasebetsiz bir cevabı da ancak ben verirmişim demek ki. ne biçim terbiyesiz.)Bana utanmadan sayıyo böyle. Hayır istiyo ki ben bu heyecanla uyuyamayayım da, ona eşlik edeyim sabahlamasında. Çünkü onun dersi yok. Çünkü onun sonisfer bileti var. Gıcık gibi biraz. Sanki böyle, hafif..

Ya bugün hazır gitmemişim derse, rahatım, oturdum masaya, çizeyim dedim. Madem dedim ders çalışmıyorum, çizeyim dedim. Trt1 de de Muhteşem Kraliçe var. Çok samuray abileri görünce dayanamadım. Çizesim geldi. Sonra annem de geldi peşinden. Böyle gaaayet de sakin bi şekilde ''ptt'ye git'' komutunu verdi. ''point&click'' Ben tabi önce melee şekilde, makasa ivmelendim. Sonra dedim ki, içimden söylene söylene gidersem, belki bi sinerji oluşturup, evin pencerelerini falan patlatabilirim dedim. Böyle 5 dakika süren bi karar anından sonra kendimi bikot bikapşonlu, kapı önünde buluverdim. Hani bakkala gönderilen çocuk olur ya, para üstüyle de kendine şeker sakız al denilmiştir ona, onun hevesiyle gider. Heh. yokmuş öyle bişey. Kalmamış ondan. ''anahtarını al, kapıyı açtırtma bana'' cümlesinin gazıyla ben bayaa bi yol katettim zaten. Cidden yazıklar olsun.

Yalınız, ''Kolay gelsin, iyi çalışmalar^^ '' şeklinde şebelekleştiğim Ptt çalışanı. Senin o mahkeme duvarı suratına başlarım! Eşşoleşşeğe bak, bi iyi günler demek çok mu zor lan?! Pislik. O sistem çöker de tüm işlemleri manuel girmek zorunda kalırsın inşallah, amin.

Camel-Rhayader sonrası bir de Eluveitie- Inıs Mona dinledikçe, tin whistle isteğim artmaya devam ediyo, onu naapıcaz ya? Work&Travel'la Amerika'ya gidicem diyen bütün arkadaşlardan birer tane istedim, hepsi alırsa, burada ufak çaplı bi kaval grubu oluşturucam. Sonra dünyayı ele geçiricez beraber. Dinazorlar sınıf başkanı olucak, bi de yaşarken arka planda hep müzik çalıcak.
Benim en büyük hayalim olmuştur hep, gündelik yaşamda bile arkada bi melodi olsun isterim hep. Mutlu anlarımda yan flüt, klasik gitar melodileri olsun arkada, hüzünlü bi anda klişeli keman falan. Ne kada güzel olurdu öyle olsa. Keşke olsa öyle.

Ben çantadan ıraksarım mütemadiyen. Çok sevmiyorum çanta. Her şeyi ceplerime elime koluma doldurup robocop gibi gezmeken büyük haz alıyorum. İnsan manyak olmayagörsün işte. Her şeyi de defterin arasına koyunca bi kaç bişey illaki dökülüyo tabi. Geçen gün arasında conanım vardı, imparator serisinden. Bulup da haber vermeyen de inşallah hemoroid olur. Danışma : mail. go!

Bak mesela sabahtan beri aklıma, yazacak o kadar çok şey geliyodu ki. Bu içerden duvara bi vurdu böyle. Slowmotion izleyince duvardan benim odaya doğru bi enerji gözüküyo yani hoş değil. Bi vurunca bütün aklım gitti. Mö gibi oldu, hiç bişey hatırlayamadım. Neyse dursun bu, aklıma geldikçe ilave ederim. ...Şimdi yatmalıyım lordum, yarın güneşin doğuşuyla halkı selamlama törenine hazır olmalıyım. Unutmayın, yarın zorlu bir gün olacak...

Uluslararası yarışmalara ne meraklıyız aslında. Çılgınlar gibi milliyetçilik yaparız, kimsecikler de bizi tutamaz. ''dünyanın en güzel sümüğü bir Türk'ün burnundan çıktı'' dense, bizden iyisi yoktur. Best Model of the World'ler, Eurovision'lar, kıçıkırık iki ödül verirken kendini dünyanın merkezinde sanan eliminasyonlar... Bitse ya bir anda, böyle durulsa ortalık, ülkeler yarışacaksa da teknolojik alanda yarışsa, ''ilk uçan arabayı kim üretecek -Jetgillstar!'' gibi olsa. Sansasyonel olmasa da belli bi amaca hizmet etse mesela. Dünyanın en güzel kızı olarak seçilen, standart ölçüde (standart bir etiyopyalıysa, ben öleyim.) güzelce bi hanımkız, bizim ülkeden çıkmış olsa n'olur, olmasa ne? ''Miss World İtalya'dan çıktı, demek ki İtalyan kızların totosu hep ''beyle.'' Hangi genellemeye uşak bu yarışmalar bilmem ama hangi zihniyete hizmet ettiği çok açık. Evvela, katılımcılardaki salak imaj beni benden alır. ''Ülkemi temsil etmek için bıdıbıdııdıbıdıı...'' Sen beni temsil etme kardeşim. Beni temsil edecek olan sensen, sen etme beni temsil. Temsiliyet, bir güzellik yarışmasına gönderilen 3-5 apaçinin yapacağı iş değil. ''Elimde sihirli bi değnek olsaydı, tötüme sokardım!'' Programın yapımcısı evinde çayını içerken, ayağında pon ponlu terlikleriyle angut sorular türetsin, sen de onlara en barışçıl mesajları ver, onunla da ülkeni temsil et. Sonra da desinler ki ''şu şu ülkenin adayı dünya barışına uğraşırmış.'' Uğraşsın, kendi başına uğraşsın, modellik kampında tırnağını kırdı diye küstüğü arkadaşıyla barışsın. Elinde sihirli değnek, kıçında bi avuç bikiniyle diplomasi senin neyine?!

Küçüklüğümden beri Eurovision günlerinde beni bir heyecan alır. O büyük gece televizyonun sesi açılır, iyi de olsa kötü de olsa, o destek, o holigan ruh televizyon karşısında oluşturulurdu hep. Orada sallanan Türk bayrakları, Türk grubun sahneye çıkması, sonra oylama vs. O kadar önemliydi ki benim için. Eh, o yaşlarda Kinder'e tapan bi tiptim en nihayetinde, farkındalık sınırına çeyrek var. İşte o zamanlar, oylama zamanında bize verilen oylara bakıp komşu ülkelerin dost, Almanya, Belçika, Hollanda gibi ülkelerin de birer Türk Cumhuriyeti olduğuna kanaat getirirdim. ''obaa Almanya 10 verdi olum! eyyt bee!'' ''şerefsiz yunanlar, biz onlara 8 verdik onlar bize 3 verdi, hmm demek ki biz süperiz onlar değil'' gibi mantıksal çıkarımlar... Hoş bunu hala düşünen binlerce insan var dünyada. Nitekim bunu milli bi mesele haline getirmenin, sonucun altında bit yeniği aramanın, çıldırmaların mantıksızlığına uyanmak lazım. Ha, böyle '' örovizyon siyasete alet olmuş abi, ülkelerin birbirini pohpohladığı, politik bi sahne oldu artık'' diyeni de anlamam, bırak ,işte napıcan, takma kafanı bu kadar. Madem zoruna gidiyor bu kadar, madem müzikal açıdan doyurucu değil, tamamen fraksiyonel; izleme o zaman. Huzursuzluk çıkarma o zaman, akıllı görünmek için anarşist davranmanın mantığı nedir anlamış da değilim. İzleme arkadaş, 1. olursak da sevinme. Ben alkış tutarım senin yerine, valla bak.

Yetenek Sizsiniz diye program yapıyor adam, akın ediyor millet, kendini rezil edeninden, yetenek abidelerine kadar. Ya tamam, yarışmaya, birinciliğe açsınız ama isminde bile kinaye olan bi programa katılmak neden? Kelime oyununuza tüküreyim sizin medya kadar, ufalttıkça ufalttınız insanları. ''yeteneksizlik'' ile itham edildiğinden bihaber insanımız da grup kurup koşturuyor yarışmaya, ne o, birekydans yapıcaz. Yapın anasını satıyım, dönün kafanızın üstünde, bok var. (izliyoruz ismail, yüreğimiz sizinle!)

Katıldığım en sessiz yarışma kompoziyon, en afili yarışma da dans yarışmasıydı. İlkokulda, olduğu kadar. Hiç de birinci olamadım. Birinden mansiyon birinden babayı aldım.(bkz. baba) Ondandır bu çekememezliğim, yoksa bu kadar hırçın da değilim.(miyim) öyleyim öyle. neyse tamam bit.

(notcan: ya ne olay yaptınız, dans dediğin de bachata olacak hali yok, ilkokul diyorum, spice girls ve 5 kız. ne olacağıdı başka?)

(misafirden içi bunalan, misafirleri gidene kadar da bana demediğini bırakmayan insana gelsin. eski yazıdır, yenisini yazmadım, mamafih duygularım değişmedi. az ye de kendi yazını kendin yaz. hadi oldu o zaman.)

Sen sever misin misafir , hele de çocuklu , seven var biliyo musun, böyle onların gözleri falan da seyirmez, başları da ağrımaz , nasıl sabırlıdır nasıl ılımlıdır onlar.Yok lan bildiğin manyak onlar.Misafir , çok sakıncalı bi oluşumdur aslında.Bunun üç ana başlıkta olmak üzere bi süreci vardır.

1-Misafir gelmeden önce yapılan hazırlıklar ve alınan uyarılar.
2-Misafirin geldiği andan gideceği ana kadarki ''misafirlik'' süreci.

3-Misafir gittiğinde olacaklar/olması gerekenler.

Başka kaynaklarda daha çok gösterilse de , genelde budur , sınavda da bundan çıkar zaten.

Chapter One :
Misafir gelmeden önce evde bir terör fırtınası eser.Bunu estiren genellikle çılgın annedir.Bu çılgın anne misafiri çağırıp da telefonu kapattığı andan itibaren bir evi toparlama bahar temizliği , yaz temizliği ,kış hijyeni artık ne boksa ona başlar.Muazzam bir özen gösterilir her şeye , camlar silinir , koca büfe indirilir tozu alınır , çeyizlik porselen tabaklar çıkar , en güzel danteller sehpalara , zigon(lanet olsun zigon kadar sana) lara serilir , temizlik tertip üst seviyede sağlanır.Tabii bunlar olurken sen , varsa senin çağlarda bir kardeş , o günler sizin için zehir olur. Odadan çıkma yasağı olur bir kere , gerekmedikçe odadan çıkma , yemeğini memeğini iste ben getiririm odana , tuvaletin gelirse de çöp kutusuna yap , artık orda pisliğinde boğul , yeter ki gelme içeri , ha dersin allah benim belamı versin , doğmasaydım arkadaş!
( Ha çok daha abartıp senin steril yaşam alanına da girip temizleyen-misafirin görmeyeceğini bilebile - böyle anneler de var tabii..) Neyse efendim , böyle durumlarda tuvalete erkenden gönderilirsin , anne der ki misafir gelecek kokutma , ayrıca elini düzgün yıka ve o misafir havlusuna silme , kirlenir kırışır . E yok ebenin ... Sonra yemekler yapılır , en güzel borcam (ki borcam da ne boktan bir isim , pyrex gibi aslında marka o ama biz collie cinsi köpeğe lessie diyen bir milletiz.) en güzel tabaklar neşeli yemeklerle dolar , sana normalde bi dolma sarmayan bi mantı yapmayan anne o gün lvl 80 e ulaşır , çıldırır , yapar da yapar. Ama çok özenir , didik didik her ayrıntıya kadar.Deli mi ne..Bütün bu hazırlıklarla seni boğar , engeller , kısıtlar , cehennem azabı yaşatır.

Chapter Two
:Zil sesi duyulur , misafir geldiğine işarettir bu , onlardan önce parfüm kokuları gelir , (ki burada bir alt başlık açalım misafir de türlü türlüdür ;

1-Aile dostu/Akrabalar
2-Uzaktan yakından tanıdıklar / Komşular
3-Periyodik aralıklarla misafirliğe gelenler
4-İlk defa ve son defa gelenler

ve bütün bunların en bi ekstrası olarak 5- Çocuklu/Torunlu misafirler. (hrrrrr)

Misafir gelir , ayakkabıyı çıkaralım mı yoksa böyle pis pis girilecek kadar iğrenç bir eviniz mi var , terlik var mı , ay ben getirdim terliğimi ay naptın , ay noldu , zart zurt , bi yarım saat kapının önünde vakit geçirilir , salak muhabbetler , yapmacık gülüşler , kararsız bi durum , ay nereye geçiyoruz klişedir , söylenir , öküz değilse hediye alınmıştır o verilir ne zahmet ettiniz aman hoş geldiniz beş geldiniz...bunaldım ha! bunlar olur işte.
Sen tabii bu sırada kapını kapamış , müziğini açmışsındır , ordan siteril yaşıyorsundur , ta ki ;
Anne kapıyı aralar ve şu iki adımdan birini atar:
a) ''Yavrum bak Hayriye teyzenler/Adnan amcanlar geldi , gel bi meraba de , bi hoşgeldiniz de , oturma da yine de bi görsünler , ayıp.''
b) Aynı cümlenin bir de sesli söylenişi ki bunu içerdekilerin duyacağı frekansta yapar , bunu mecbur kalabilelim diye yaparlar , komplodur bu , düşünülmüştür , teknik faul lan!

Neyse efendim misafire meraba denir hımn mımn hoşgeldiniz denir , azıcık da oturulur eğer istenirse , bütün klişe sorular cevaplanır. ''Kocaman adam olmuşsun yahu'' , ''Kaça gidiyosun'' '' Hangi bölümdü , eh afilli bi işin olur artık'' '' Ay bak bizim Hayrigilin (çünkü -gil takısı bi beladır) kızları da aynı bölümden mezun bikibikbikbik...'' , zartzurt böyle şeyler olur , şanslıysan odana kaçarsın. Sonra içerde bir gırgır şamata kopar , lan dersin ben arkadaşlarım gelince böyle eğlenemiyorum noluyo içerde mk , hoparlörün sesi açılır , o sinirle çok güzel Diablo oynanır bak , hızlı hızlı cave bitirirsin , ne biliyim lvl kasarsın 'geberin lan' diye demon haklarsın falan.Neyse işte içerde yemeğe oturur bunlar , nasıl böyle 'ay' eksik olmaz ağızlarından , ne zahmet ettinler , iki kuru pasta koysan yeterdi ne zahmet ettinler ardarda gelir ( ki biliriz , zahmet edilmese arkasından 32415646 gün konuşursunuz, ciğerini biliyorum ben senin misafir ciğerini! )
Sen de canım okur , sen de odada tabak beklersin . Bu acıdır. Bazen gelmeyedebilir , bazen gecikedebilir ;fakat genelde gelir.Anne candır çünkü.Böyle her çeşitten birer tane koyar getirir , kola getirmezse ayak ucunda gider alırsın , mutfağa giderken yakalanırsan 'ehe öhö ben yiyorum odamda hihi höhö'' yapmak zorunda kalırsın, dikkatli ol , hatta yanına bişeyler stokla!Neyse , odada tabak beklemek çok tatlı bi histir , anne getirir tabağı koyar bilgisayarın önüne o koluyla bilmez ki önüne geçtiğini baal ı kesemediğini , ne bilsin , azarlama onu , yazık.
Neyse efendim yemek yenir çay saati başlar bunlar çekilirler koltuklara bıdır bıdır konuşurlar , tatlı alan olmuştur kesin tatlı konur çayın yanına. Ama bak buraya dikkat et , çünkü burada bir şaşırtmaca var. Sana tatlı gelecek bir de yemekten sonra , ama o tatlı öyle bedavaya gelmeyecek.Misafirin çocuğuyla gelecek o tatlı hey yavrum hey. Kolay mı lan o tatlıyı haketmek?! Neyse anne en sevimli halini takınır , çocuğu böyle sırtından poh poh vurarak odanın sınırları içine atar , der ki 'ablası sen hedehödö'ye birazcık bak , oynasın o seni üzmez , senle otursun' ' ya anne hayır ya götür b...'' lafın bitmeden kapı kapanır çocuk içerde kalır , allah belasını versin pis , git lan odadan , yüzsüz çocuk.
Aslında önce tam bir şeye dokunacakken ikaz edersin o maksimum 2,5 dk sonra hareketlenmeye başlar , kurt gibi döner odanın içinde , ona buna dokunur önce , sonra akıl erdiremez dokunur , 'ne la bu' diye eline alır inceler falan , severse - izin almadan -ki bazıları izin ister- oynar.Böyle istemem ben hiç , dokunmasın bişeye , ellemesin ya , pis midir nedir , siktir git lan odamdan! (İşte bazısı var ki misafir çocuğunu bir sever öper böyle otururu onunla oyun falan oynar , deli mi ne lan bu.) Bu eşşoleşşek bazen ister ki bilgisayar oynayayım , psp yle oynayayım , çizgi romanları okuyayım , figürlerle oynayayım falan ama tabii efekti bol bir sktir çekilir bu durumlarda . Lan! git olum , lan ona dokunma , ya hayır oynayamazsın , hayır o bozuk , ya açılmıyo , nasıl açıldı lan bozuk o , ne açıyosun lan bozuk aleti , bozuk o bozuk , hadi git bak annen çağırıyo , sen duymadın ben duydum git bi bak...uzar gider.lanet velet.veledi zina.it.
İşte gerilirsin bi kısıtlısındır zaten , isilik falan olur oranda buranda.

Chapter Three:
Giderler efendim.Gelmemecesine gitseler keşke dersin ama bilirsin ki başka bir iadeyiziyaretten sora tekrar beraber olacağızdır.
Giderler de bütün o derli toplu ev mahvolur ya işte anne söylenir de söylenir , senden yardım ister bazen , kimi kimi de yakınır , yok niye çıkmadın ayıp oldu da i yok niye çocuğu ağlattın da yok iki dakka rahat oturamadı hamiyet yengen de (hiç de hamiyet yengem olmadı , ben hamiyet hayriye falan sevmiyorum , yenge hele hiç sevmem , -gil li bişey sevmem ben , noluyo olum , nerden türüyo bunlar bi son verin şunlara. 'hayriye yengengil' bu mesela double kill olur , yanında selamettin eniştegil de varsa godlike alırsın! )
Neyse giderler , en güzel şey de akşam acıkınca gidip tırtıklayabileceğin artmış kekler börekler olmasıdır.En güzel tarafıdır bu.Hediye getirilen tatlı da cabası. (
bu '-da cabası' kalıbı şey gibi böyle , hoca da durur mu yapıştırmış cevabı! gibi, kötü, ne biliyim, sevimsiz.)

Böyle işte , buradan psp mi düşüren , bilgisayar ekranını parmak izi yapan , çizgiromanlarımın sırasını bozan , gitarın sap ayarını silip atan, penayı da kaybetmiş eşşoleşşek , böyle odada tepinip tepinip odamı havasız bırakan , yatağın örtüsünü oturup oturup kaydıran ( ki orda koltuk var eşşoleşşek yorganı ne dağıtıyosun) , her şeyin yerini değiştiren , lanet misafir çocuklarına seslenmek istiyorum.Bi daha gelmeyin lan!Daha gelmeyin!Öh!



meraba ben ayı, senin adın ne?

*iyi iyi hamidolsun. biraz şişkinlik oldu biliyo musun. şey oldu çünkü, böyle bayaa 2 paket gofret
yedim ben bugün. bizim okulun besin makinelerine fantastiş yiyecekler gelmiş, kendimi tutamıyorum, mütemadiyen saldırıyorum. ama bu bambaşka bişey. kimseyle paylaşmak istemiyorum, bugün kütüphaneye giderken bi tane aldım, bi sundum ama yani içim gitti, anlatamam. ne biçim azaldı. sonra bi de çıkışta aldım ama açmadım, evde açtım, hepsini de yedim. o boş paketin dibinde de fındıkları birikiyo ya, onları da kafama diktim. osuruktan teyyare isimli bi gofrete vurulmayalı uzun zaman olmuştu.

*aslında onu bunu bırak da ben dertliyim biraz. sonisphere hayvanat bahçesi festivali var istanbulda. böyle Metallica ,Rammstein ,Manowar ,Heaven & Hell ,Slayer ,Megadeth ,Anthrax ,Alice in Chains ve bir sürü grup toplu katliam için geliyo. ben her zamanki gibi arkadaşları giden, kendi gidemeyen insanım tabii ki. o arkadaşlar her ''gelmiyo musun yea'' dediklerinde, pis pis sırıttıklarında, içimden ''van missisipi, tu missisipi...'' diye sayıyorum. sonra su çarpıyolar yüzüme bi köşede ayılıyorum, her zaman aynı sefillik. halbuki yapmasalar şunu, insan gibi alsalar biletlerini, İNSANCA!

*bi insan uzun zamandır görmediği bi arkadaşıyla karşılaştığı zaman '' bi ara görüşelim ya'' demiyorsa...demiyordur, uzatmanın bi anlamı olmadığını farkettim.

*böyle bi şarkıda abartılı bi solo atılır ya da zirveye çıkıldıktan sonra bi anda sakinler de bi piyano melodisi bi aprej bi bişey girer ya... işte o an, başka bi şarkı çaldığını sanıp '' bak bu şarkısı daha güzel'' diyen insana da buradan at the gates yolluyorum, komple.

*siyasi konulardan konuşulunca anasına bacısına küfür etmişsin gibi ciddileşen, gerilen insanlar var. ne biçim oluyo onlar öyle, ters bi bişey de, adamın aklını alıcakmış gibi sanki. deli midir nedir. feysbuk profilinde kendisi hakkındaki yere de '' siyaset, siyasi kitaplar, anti-imperialist hödödöödödö'' yazıyo ki çok havalı oluyo çünkü öyle yazınca. böyle aynı düşünceden bi karşı cins bulmak, tebrik almak, muhalif olmanın kolaylığından böbürböbür böbürlenmek. tı allah cezasını..tı..

*sakızı en optimal mesafeye 'ftıp' diye fırlatıp ona ölesiye abanma rekoru kırılır, na burdan oraya.

*bizim bi hocamız var, derste ''jethro tull'' dedi. ölür gibi olduk bi ara heyecandan. (biri de çok metalci olduğu için ''aaaaa oooo hocam o rak gurubu değil mi yea'' diye sordu, sordu ki hepimiz bilelim o çok sert metalci. hoca da bilirse yıldızlı pekiyi verir diye düşündü gibi) sonra hoca dedi ki o dedi sabanı bulan çiftçidir dedi. o anda durulduk. sonra ''uykusuz''dan bi karikatürü anlattı. öyle genç jenerasyona hitap edince sınıf bi meksika dalgasına başladı, aman yareppim, o uğultu bitti, herkes derse kulak kesildi. biz meksika dalgasıyla dışarda bulduk kendimizi, sonraki derse de girmedik. çok eminim ki bi münasebetsiz de çıkıp demiştir ''oo hoca kafaymış aaağbiiee'' diye. kimse o artık. pis.

*gördüğünüz gibi kıyametler koparıcak bi olay geçmedi başımdan ki anlatayım. az önce kedi dengesini kaybetti, yuvarlandı yere, çok güldüm. bas bas bağırıyo bi avuç mama için. son öğününü bi saat önce yemiş olduğunu da hatırlatıp belirteyim ki kendisi aslında bi kedi değil bizondur.*bugün ırklarına sınıflarına hakim olan mastırından özet-özel ferepe dersi aldım ben. kafanıza fayırbol atarım ha! hati!

Koşan insan tedirgin edicidir. Koşuşturan, tempolu koşan değil de, böyle bir şey kovalar ya da bir şeyden kaçıyormuş gibi koşan insanoğlu benim yüreğimi ağzıma getirir. Yolda yürüyorum, arkamda ''labada lubada'' ayak sesleri duyarsam hemen dururum. Böyle bildiğin hazır olda dururum. Paranoyaklaşırım, ne koşuyo lan bu arkamdan, beni mi yakalamaya çalışıyo acaba?! gibi düşünceler beynimi kemirir. Ne demeye yakalayacak beni, pek bi mantık emaresi yok tabii, ama o sırada paranoya etkileriyle olmadık şeyler düşünürüm. Dururum işte. Onu atlatmak için, ayakkabımı bağlar gibi yaparım. O geçer gider, ben de rahat ederim. (Zaten bu korku imparatorluğunun kurulması 11 Eylülden sonra başladı abiiieee - merhaba ben zeitgeist hayranıyım.)Hayır, niye koşuyosun öyle manyaklar gibi, sinsi gibi arkadan arkadan. Şeytan diyo sık biber gazını göz bebeğine.

Bi insan gülerken tesadüfen bana bakmışsa, tesadüfmüş, bilmem neymiş hiiiç de düşünemem. ''Niye bana bakıp gülüyo lan bu?!'' şeklinde başlarım, ''acaba benden nefret mi ediyo, acaba bişey yaptım da ona mı gülüyolar, oha bütün masa gülmeye başladılar, onlarda bakıyo, off noluyo ya, gidiyim ben burdan, ama ya giderken tökezlersem? oha ne biçim gülerler bi de. allaam sıkıştım kaldım. ne bakıyosunuz yaa?!'' diye sürüp gider. Çok insanlı ortamlardan çekinmemin bi nedeni de budur. Sevmem çok insan. Öyle 15- 20 kişi duruyolar en kritik noktalarda. Oralardan geçerken bi tedirginlik bi sıkıntı. Oradan geçerken bi tökezlesen, bi hapşursan da elin yüzün salya sümük olsa, tam o an elinden bişey düşürsen ya da ne biliyim rüzgar esse de saçların yüzünü kapasa, bişey göremezsen birine çarpsan düşsen falan, pü allah kahretsin, nasıl olur bi düşün. O anki terleme oranının haddi hesabı yok. Aynı şey çok havalı bi şekilde yürürken, ya da otobüste dolmuşta fren anında dengeyi kaybedince olur. Üstüne bir sürü insan bakar, güler, hımpfs hmpf diye içine içine güler, birbirlerine anlatırlar ''gahahgahagaha'' diye gülerler. Allah belanızı versin be, efendi gibi duramıyosunuz di mi? Kritik noktalarda kızlı erkekli gruplar. Sesli sesli gülmeler. Hoş oluyo mu? Ne bakıyosun lan? alla alla.

Bi ortamdan da ilk kalkıp giden olmayı hiç istemem. En son kalkayım, konuşulan her şeyden haberim olsun, arkamdan da konuşulamasın falan. Acelem de varsa potansiyel bi kaçını yanımda götürürüm. Msn'de toplu konuşmalardan da çıkmam, hiç bişey kaçırmak istemem, en sona kalırım, bok varmışcasına. Zaten kendimi bildim bileli gidilen misafirliklerde en son kalkanlar biz olmuşuzdur. Böyle kimisi olur, bi telaşla kalkarlar, yetişmeleri gereken yerler olur. Hiç öyle olamadık biz. Biz hep sona kalıp bulaşıklara yardım eden, etrafı toparlayan kesimden olduk. Ha güzel yanları da olmadı değil. Ev sahibi en kıymetli çikolatadan son kalanlara ikram etti hep. O en kıymetli madlenlerden yeme şerefine nail oldum. iyi bişey.

(gotik+emo)² kız ve bebek taklidi yapan kızdan sonra en tedirgin edicisi de kendini bişeyler kanıtlamak zorunda hisseden kızmış. Böyle salak saça girişimlerde bulunur, kendini rezil eder sonra da. Bayaa böyle tötümüzle güleriz, ama o devam eder. Salak insanın çekilmezliği yetmiyormuş gibi bir de herkesten cut-paste yaparak oluşturduğu patchwork kişiliği de cabası. Sürekli bişeylerden yakınmak çok mu havalı acaba lan? Böyle havalıymış gibi dertli dertli sigara içmek, ''abi yea'' diye konuşmak. Pislik. kızların ''abi'' demesi kadar irrite edici bir şey daha yok. Her cümlenin sonuna ''abi'' yapıştırınca da havalı oluyor demek ki. Kısfmet tabi.

Böylece bir tedirginlikler ve çekinceler bölümünün daha sonuna geldik. Eğer sizin de çekinceleriniz bir nba oyuncusu boyunu aşıyorsa, bize yazın. teknikokullar ankara. evvet.