what can i do, sometimes?

Blackmore's Night eşliğinde güneşli bi güne uyanmak bütün gün mutlu ediyor insanı. Tin whistle aşkıyla tutuşurken o gitarın ardındaki gizli Irish melodileri keşfetmek... Eveet bu tatta devam edemeyeceğimi anlamış oldum böylece.

Gece kapımı kapatıp yattım. Eğer açık olursa Hardal gün içinde 16 saat uyuduğu için, sürekli oyun oynamak istiyor, uyutmuyor eşşolusu. İlk defa böylesine rahat uyumuşum... derken, tavır yiyorum arkadaş! Bi kediden tavır yiyorum. Bildiğin küsmüş. Öyle böyle değil. Seviyorum, kafasını çekiyo, fotoğraf çekicem; her zaman poz veren kedik, bugün umursamadı beni. Odama da gelmiyor, evine girmiş tısıl tısıl uyuyor orda. Aman! İyi!

neyse.

Alışveriş sever misin sen okurcan? Alışveriş merkezlerinin haftasonu görüntüsünden zevk alan mazoşist var mı aramızda? Çılgın mısınız biraz sanki? Alışveriş, aslen güzel bişey gibi gelse de bir Cumartesi akşamüstüsü gidilen alışveriş merkezi keyif değil ıstırap verir. Pazar gününden bahsetmiyorum bile. Avmde 1000 yetişkin olsa, 900 ü evli olsa, her çiftin 2 çocuğu olsa, toplamda 900 çocuk eder ki ben alt komşunun tek torununa tahammül edemeyen insanım.(bestırd) (olm hangi insan evladı kafasını kalorifere vurur ya?! 6 yaşında çocuğun eline flüt vermişler, ya insaf edin, gecenin bi körü greensleeves çalmaya çalışan bi veletten hayır gelir mi! inip o flütü ağzından çıkarıcam ama!)

Kalabalığı en çirkin, en yırtıcı haliyle karşımda gördüğüm anda nereye kaçacağımı bilemedim önce. O kendini bilmez küçük çocuklar sürekli koşuyo bi taraflara ki mütemadiyen üstüme üstüme, bi yandan da bağırıyolar, sanırım bu aileye ''ben şu tarafa koşuyorum, sesimi takip edip bulursunuz beni, hati!'' sinyali vermek için. Ama anne-babalar da ne gamsız olmuş, ben böyle gevşek insanlar görmedim. Öyle dalmışlar ki Agatha vitrinine, öyle para harcamak gelmiş ki içlerinden bi tokaya, ''çocuğumu bile keserim'' tavrını takınmışlar. Anne muhtemelen çocuk doğduktan sonra salıvermiş kendini, kilolar alınmış, kıçına bi eşofman geçirip gelivermiş uyduruk bi topuzla. Baba da bira göbeğini benimsemiş, sakal makal da umrunda değil zira. Hazır boşvermişken, çocuğu da unutalım gitsin diyolar heralde, çünkü onlar vitrine bakarken çocuk yürüyen merdivenlerden çoktan inmişti. Deli mi ne lan.

İkili üçlü kız grupları var, tektip. Hani röfleli, ugglı, ya da pantolon üstü çizmeli. Böyle pirinç çuvalı gibi çantaları olan. Türkçe değil de tUrkChee konuşanlar. Öff. Bi galon benzinde boğarım sizi allahın belaları, ölün bir anda. Böyle ''yha'' efektiyle ölün hem de.

Tamam neyse. Neyse tamam. tamam! Bir şeyler almak için girdiğim mağazada istediğim tek şey, beni kendi halime bırakmalarıdır. Gireyim, beğeneyim, içime sinerse alayım, yoksa almayayım. Gayet basit. Sormak istediğim bişey olursa ben çağırabilirim herhalde. Kapıdan girerken ''ehe, meraba, efendim? ha yok, sadece bakıyoruz.'' açıklamasını yapmayayım bir kere de. Biliyorum ki o arkadaş da üzülüyor öyle deyince, belki ne biçim sövüyordur içinden. O çünkü bütün gün ayakta, bi müşteri gelse de prim alsam satıştan diye gözünün içine bakıyo, ama sadece ''bakıyoruz'' denildiği anda bütün dünyası yıkılıyo onun. Ama ben hırsızmışım gibi peşime takılıyolar, rahat rahat da bakamıyorum. Elimdeki t-shirt ü atıyorum suratlarına sonra ''al tamam, almıyorum al lan al'' diyorum çıkıyorum.

Hele ki bişey alıcakken, o uzaktan gelip de bana AVM101- Satış taktikleri dersini pratik etmeye kalkıyor ya, orada öldürebilirim ben o çalışanı. Gelmiş diyo ki bana, size diyo, ne biçim yakışır o diyo, bir de ezberletiyolar bunlara bak:

*Bi kaç giyimde vücudunuzun şeklini alır. (Benim değil de Beyonce nin şeklini alsa?)

*Oturup kalktıkça gevşeme yapar zaten. ( a.k.a belden açma yapar )

*Hiç bi şekilde bırakmaz kendini, kahraman bluz o, mitsen bişey olmaz ona. ( e az önce açma yapar diyodun ya lan?! )

*Benim içimde de var, mallar geldiğinde 5er 6şar tane aldık biz de. Ben çok memnunum. ( Ha senin içinde varsa tamam kar'şim.)

*Bu da iyi ama diğeri daha çok yakıştı. ( Çünkü diğeri 60 lira daha pahalı. çakal mıdır nedir)

*Üstüne bi kapşonlu, altına bi ayakkabı, içine bi sütyen, gözüne bi gözlük yanına da bi sevgili verelim mi? ( bi de eğil(!), tamam.)

*Valla sizden önce birisi gelip sonuncuyu aldı, sonra gelirseniz bulamazsınız. (o yüzden şimdi alın da prim kazanayım.)

Bu kadar da birebirlik. Böylesine profesyonellik... Kimisi de olur ki ''nasıl oldu?'' diye o çalışana sorar. Sanki çok samimi çok objektif bi cevap alacakmış gibi. Onlardan önceki postlarda da bahsetmiştik. (gizli özne: biz)

Bi de bazı teyzeler oluyo böyle, sen bişey giymişsin, bakıyosun aynadan, o teyze de sana bakıyo. Ama sana aynadan bakıyo. Böyle hani utanmasa belinden falan tutup, ölçü alıcak üstünde. Teyzebigit! nabıyosunuz toplaşmışınız arkamda ya?! Bi de yorum yapıyolar, eller çenede, ''hmm, şurası potluk yapmış'' '' İki ilmeklik işi var'' diyo, tamam teyze ben sana diktiricem, almıyorum. Fak dı hazır giyim!

Kimi mağazalarda da bir apaçi müzik çalıyor ki, bence o da bi satış taktiği. Hani o tempoda,o dıptıs sıklığında birer ikişer deniyip hepsini almanı sağlıyo. Öyle de iğrenç, öylesine polifonik. Bi gün de bi Savatage çalın da geleyim dükkanı satın alayım. yok.

Yine de 'bakıp çıkmalık'' dükkanlara çok üzülüyorum. Var öyle çünkü, oraya bişey almak için girebilen bi insan görmedim ben. Ya bi arkadaşını beklerken, ya da vakit öldürmek için, ya da ya da ağzının suyunu akıtmak için giriyosun o mağazalara. Bayılıyosun içerde seni kapıya süpürüyolar falan. Böyle oyun kahramanları, figürleri oluyo, rengarenk raflarda ışıklı ışıklı. Kolleksiyon aşkıyla yanıyosun, ama bi figürün 189 Tl olmasına anlam veremiyosun. (çünkü biliyosun ki ebay de 9,90 yuro. /şiping çok tutuyo ama yine de... )

Avm uğultusundan şişmiş bir kafa, ağrıyan ayaklar ve düşmüş omuzlarla azıcık soluklanmak için yemek katına çıkıyosun ama bi Mcdonalds tan bi BurgerKing ten kendini alkışlayan gerizekalı elemanların sesini duyuyosun. ''Bravo! Heheyy çok salağız, alkışla alkışla! hey yavrum be!''

Daha da gelmem diyip evine gidiyosun da, sonra yine geliyosun işte. Sevgilisiyle ayrılıp tekrar barışan insanlar gibi. Aynı hatayı tekrar tekrar yapmak gibi. Salak saçma işler ya bırak.
(oha abiiee yaa, bi kahveye o kadar para mı verilir. maymun kakası mı içiçem ağbie?! diye popüler kültür sövücüsü bi arkadaşımı da Starbucks ta gördüm. afiyet bal şeker olsun yarasın.)

everything is something happened çünkü. hati!

(Gün içinde blogu açıp, ilk önce izleyiciler kısmına bakarım. Bir kişi bile artınca aşırı seviniyorum ki bugün bir anda 5-6 kişi birden arttığını görünce ben önce bi bayıldım, sonra su çarpmışlar suratıma, kolonyayla bileklerimi ovalamışlar, kendime gelmişim ama anlatıyolar böyle klavyeye sarılmış ağlıyomuşum mutluluktan falan. Evet, bunun için öncelikle Damat Ferit e müteşekkirim. Blogumu tanıtıcı bir yazı yazmış ki öyle böyle değil, beni benden aldı. Sonralıkla blogumu izlemeye almış olan Socrates Junior, Baccal, Ern, Peyton Sawyer, Ukturk, Küfkedisi, Hsaritas ve Scissorhands 'e hoşgeldiniz diyorum. Siz içeri buyrun ben çayı demleyip geliyorum.)

3 yorum

Yasin dedi ki...

aggregate demand'inin çıldırmış olmasına tebrikler-bkz 30 kişi olmuş yuh-.Bide şu anne baba tanımın bana nedense bi an simpsons'u hatırlattı ah eski günler...

küfkedisi dedi ki...

Hoşbulduk efenim :) Çocuklara bende deli oluyorum, o kendinden geçmiş anne babalara ise daha çok. İlgilenmeyeceksen doğurma lan biz niye çilesini çekiyoruz. Sırf bu yüzden yaz tatillerimi bile eylülde yaparım ben, maksat okullar açılsın çoluk çocuk toplansın ortadan diye.

ebruhu. dedi ki...

+çocuğuna meyve sebze isimleri ile hitap edenler. ''tatlı domatesim, gel annecim gel!'' diyordu kadın o_O

eylülde yapılan tatil bence de güzeldir, çocuksuz, hayvani sıcak olmadan, rahat..