yarışma, yarışmayın!

Uluslararası yarışmalara ne meraklıyız aslında. Çılgınlar gibi milliyetçilik yaparız, kimsecikler de bizi tutamaz. ''dünyanın en güzel sümüğü bir Türk'ün burnundan çıktı'' dense, bizden iyisi yoktur. Best Model of the World'ler, Eurovision'lar, kıçıkırık iki ödül verirken kendini dünyanın merkezinde sanan eliminasyonlar... Bitse ya bir anda, böyle durulsa ortalık, ülkeler yarışacaksa da teknolojik alanda yarışsa, ''ilk uçan arabayı kim üretecek -Jetgillstar!'' gibi olsa. Sansasyonel olmasa da belli bi amaca hizmet etse mesela. Dünyanın en güzel kızı olarak seçilen, standart ölçüde (standart bir etiyopyalıysa, ben öleyim.) güzelce bi hanımkız, bizim ülkeden çıkmış olsa n'olur, olmasa ne? ''Miss World İtalya'dan çıktı, demek ki İtalyan kızların totosu hep ''beyle.'' Hangi genellemeye uşak bu yarışmalar bilmem ama hangi zihniyete hizmet ettiği çok açık. Evvela, katılımcılardaki salak imaj beni benden alır. ''Ülkemi temsil etmek için bıdıbıdııdıbıdıı...'' Sen beni temsil etme kardeşim. Beni temsil edecek olan sensen, sen etme beni temsil. Temsiliyet, bir güzellik yarışmasına gönderilen 3-5 apaçinin yapacağı iş değil. ''Elimde sihirli bi değnek olsaydı, tötüme sokardım!'' Programın yapımcısı evinde çayını içerken, ayağında pon ponlu terlikleriyle angut sorular türetsin, sen de onlara en barışçıl mesajları ver, onunla da ülkeni temsil et. Sonra da desinler ki ''şu şu ülkenin adayı dünya barışına uğraşırmış.'' Uğraşsın, kendi başına uğraşsın, modellik kampında tırnağını kırdı diye küstüğü arkadaşıyla barışsın. Elinde sihirli değnek, kıçında bi avuç bikiniyle diplomasi senin neyine?!

Küçüklüğümden beri Eurovision günlerinde beni bir heyecan alır. O büyük gece televizyonun sesi açılır, iyi de olsa kötü de olsa, o destek, o holigan ruh televizyon karşısında oluşturulurdu hep. Orada sallanan Türk bayrakları, Türk grubun sahneye çıkması, sonra oylama vs. O kadar önemliydi ki benim için. Eh, o yaşlarda Kinder'e tapan bi tiptim en nihayetinde, farkındalık sınırına çeyrek var. İşte o zamanlar, oylama zamanında bize verilen oylara bakıp komşu ülkelerin dost, Almanya, Belçika, Hollanda gibi ülkelerin de birer Türk Cumhuriyeti olduğuna kanaat getirirdim. ''obaa Almanya 10 verdi olum! eyyt bee!'' ''şerefsiz yunanlar, biz onlara 8 verdik onlar bize 3 verdi, hmm demek ki biz süperiz onlar değil'' gibi mantıksal çıkarımlar... Hoş bunu hala düşünen binlerce insan var dünyada. Nitekim bunu milli bi mesele haline getirmenin, sonucun altında bit yeniği aramanın, çıldırmaların mantıksızlığına uyanmak lazım. Ha, böyle '' örovizyon siyasete alet olmuş abi, ülkelerin birbirini pohpohladığı, politik bi sahne oldu artık'' diyeni de anlamam, bırak ,işte napıcan, takma kafanı bu kadar. Madem zoruna gidiyor bu kadar, madem müzikal açıdan doyurucu değil, tamamen fraksiyonel; izleme o zaman. Huzursuzluk çıkarma o zaman, akıllı görünmek için anarşist davranmanın mantığı nedir anlamış da değilim. İzleme arkadaş, 1. olursak da sevinme. Ben alkış tutarım senin yerine, valla bak.

Yetenek Sizsiniz diye program yapıyor adam, akın ediyor millet, kendini rezil edeninden, yetenek abidelerine kadar. Ya tamam, yarışmaya, birinciliğe açsınız ama isminde bile kinaye olan bi programa katılmak neden? Kelime oyununuza tüküreyim sizin medya kadar, ufalttıkça ufalttınız insanları. ''yeteneksizlik'' ile itham edildiğinden bihaber insanımız da grup kurup koşturuyor yarışmaya, ne o, birekydans yapıcaz. Yapın anasını satıyım, dönün kafanızın üstünde, bok var. (izliyoruz ismail, yüreğimiz sizinle!)

Katıldığım en sessiz yarışma kompoziyon, en afili yarışma da dans yarışmasıydı. İlkokulda, olduğu kadar. Hiç de birinci olamadım. Birinden mansiyon birinden babayı aldım.(bkz. baba) Ondandır bu çekememezliğim, yoksa bu kadar hırçın da değilim.(miyim) öyleyim öyle. neyse tamam bit.

(notcan: ya ne olay yaptınız, dans dediğin de bachata olacak hali yok, ilkokul diyorum, spice girls ve 5 kız. ne olacağıdı başka?)

Hiç yorum yok