gu-doo

Finalleri şöyle böyle geçmiş bi insanın iç buruntusu, tatile girecek olmanın getirdiği huzur hissi, her şeyi hddsi olan birinin hddsi çöktüğündeki pislik duygular ve transkriptin açıklanmasıyla içteki kutlama duygusu. Bütün bunlar, bendeki çoklu kişilik bozukluğuna işaret değil belki ama en azından yek bana işaret. Evet, bunların hepsi bende. Duygu arşivimde tek tek raflayıp düzenlediğim hisler, depremde raflardan dökülen kitaplar gibi dibi boyladılar, ve onları yeniden dizemeyecek kadar tahammülsüzüm.

"Dana pirzolasını galeta ununa bulamanın zorluğu yetmezmiş gibi, bir de bu insanlar benden hayatlarını düzeltmemi istiyorlar."

Bir dizgi hatası sonucu karar mekanizmasının sahibi bir mesih haline gelen bir adamın cümlesi bu. Annem eline bir kitap geçtiği zaman ilk yapacağı şey, açıp son sayfasını okumak olur. Sabırsız mı tembel mi henüz çözemedim. Ama ne hissettiğini bugün tavsiye üzerine aldığım bir kitap aracılığıyla anlamış oldum. Siz hiç son sayfadan başlayan bir kitap gördünüz mü? 290'dan 1'e doğru giden, sonuçtan nedenlere bir rota izleyen bir kitap, yani bir Gösteri Peygamberi. Daha fazla bir şey söylersem büyüsünü kaçıracağımdan korkuyorum o yüzden önce Chuck Palahniuk'e sonra da dünyanınengüzelburunluinsanı'na birer limonata ısmarlarım, isterlerse.

Daha önce de dediğim gibi, bir şeylerle meşgulken "hadi!" lenmesinden hoşlanmıyorum. Elimi ayağıma dolandırmayın, iki dakka insan olun ya! Evet sana diyorum, o burnunu koparırım. Zibidi.

Bugün çılgınlar gibi yağmur yağdı. Koca bir hafta içinde yağmur yağabilitesi en yüksek günde buluştuk ve otobüsüne binen gitti binen gitti, şemsiyem var diye 40 dakikadan fazla otobüs beklemeye mahkum oldum. Hava karanlık, sokak lambasının ışığı ve ışığa bakınca görülen, şemsiyeye düşüp de "pıt pıt" sesler çıkaran yağmur damlaları, kulaktaki dinlendirici melodiler ne kadar güzel bir atmosfer yaratsa da, 40. dakikadan sonra o ambiyans hiç bir boka yaramıyormuş, onu da anlamış oldum. Neyse, o yağmurda empatinin doruklarına ulaştığım için durakta bekleyen herkesi şemsiyemin altına almak istedim. Hatta şemsiyeyi vereyim, ben ıslanayım hiç problem değil. (evlatlarım! diye bağırııığr!) Fakat himaye altına aldığım herkes mi filozof olur arkadaş? Atina'da mı doğdunuz hepiniz, bu nasıl bi kafa bu nası bi ruh hali. Yağmurdan mı oldu noldu böyle bi anda? O an kendimi o şemsiyeyi tutarken, muhabir gibi hissettim. Biri gidiyo diğeri geliyo, felsefeye devam ediyo falan. Ha, herkes de binip binip gidiyo ha. Durak içinde durak olmuşum ben zaten, bekleme köşesi. Defolun gidin lan, konuşmayı biliyosunuz, bedava terapi, bi taneniz de dedi mi, sen nereye gidiyosun. (O palyaço benim- the pagliacci) Son ayrılan teyze de şair çıktı, otobüse binerken coğrafya öğretmeni ve iklim analisti oldu, sonra da ne bok oldu bilmiyorum.

Şunlarla da noktayı koyayım diyorum.

"...Dışarıdaki dünyada kadınlar saç renklerini değiştirme gücüne sahipler. Ve göz renklerini. Ve dudak renklerini...
...Dışardaki dünyada insanlar kuşları evlerinde tutuyorlar...
...Dışardaki dünyada televizyon denilen ruhlar, insanları evlerinde ziyaret ediyor, radyo tabir edilen şeyler vasıtasıyla insanlarla konuşuyor...
...Bir arada olmaktan nefret ettikleri ama yalnız kalmaktan korktukları için insanlar telefon denilen bir alet kullanıyorlar..."

2 yorum

Daçe dedi ki...

oldukça keyif aldım :)

ebruhu. dedi ki...

çok sevindim (: