genel kültürümle döverim.hep.


Merhabalar, sizi 10 günlük yokluğumda bana yaren olmuş cisimle tanıştırayım. Okur- tekstlaynır, tekstlaynır-okur. Her öğrenci insanında bulunması farz olan bu kalemsi ile tanışalı çok olmadı. Bilinenin aksine, bende de bulunmuyordu ta ki geçen aya kadar.

Oldum olası nefret ederdim bundan, her rengi vardı utanmadan, her yıl farklı bi dış görünümle kırtasiye tezgahlarında yerini alırdı. Setleri vardı, mürekkepleri vardı. Bir zamanın Stabilo çılgınlığı vardı ya (hala var mı bilmiyorum-ama kolleksiyonunu yapan var, biliyorum.) işte o çılgınlığın atası bu. Kesin bu. Ne biçim de her rengimden al benim, lazım olur bir final haftası diye bağırıyor o camekanın ardından. Fosforlu fosforlu bi de, erkek adama pembesini bile aldırıyor, öylesine cazibeli. Hayır, çok da matah bişey değil aslında. Böyle önemli yerleri çiziyosun falan ama hep arka sayfaya izi çıkıyo, o arka sayfa okunmaz hale gelene kadar çiziyosun, ne biçim oluyo ama. Rezil oluyo hep. Bi de kullanan bilir; insan böyle çizerken, bazen otomatiğe kaptırıp, önemli önemsiz ne varsa çizmeye devam ediyo, böyle ağzından salya akana kadar çiziyosun, sonra gözünü bi açıyosun, arkadaşı falan hep boyamışın boydan, teh.

Benim bi arkadaşım var, kırtasiye fetişinde benden hallice; her renk stabilosu var, her renk textliner ı var; bi de post it le besleniyor, yani sanırım. Her Office'e gittiğimizde, her kırtasiye gördüğünde min 2 farklı desende,farklı şekilde post-it alır. Çalışma masasının duvarını da hep onlarla süsler. böyle şekilli şekilli yapar. Bi tarafı renkli yapar bi tarafı da fotoğraflı, posterli yapar. Ersin Karabulut'la falan çektirdiği fotoğrafı asar da benimle olan fotoğrafını asmaz mesela. Bi gittiğimde bütün duvarı alaşağı edicem, içim içimi yiyor 10 senedir. O düzeni bozucam!

Sözü geçen insanı da geçen gün trivial pursuit'te ezmiş geçmiş bulunuyorum. Böylesi çirkefini de görmedim. Tavlada yenilirken pulları dağıtan insan bir, bu iki. Bi de diyo ki sen diyo beni kıskandın mı ki diyo. Ne var yani, Portekiz'in Hint okyanusuna kıyısı olsa n'olur, niye beni rencide ediyosun orda, Piri Reis miyim lan ben?! (İyi tamam anladık, Atlas o tamam. Hayret bişey)

Bu da bi kıymetlimden bloguma banner olması yönünde, naçizane. itiz miğningful.

  • Sınavlar sonrası kendimi dedim diziye filme kitaba dergiye vereyim de rahatlayayım. Vavien'i izlemek istiyordum, sonunda bu fırsatı buldum. Engin Günaydın ve Binnur Kaya, sırf kadrosundan ötürü ''gülmek için izlenmemesi gereken'' dramatik, iç burkan, yer yer de trajikomik bi hikayeye can vermişler ki hikaye yavaş akıyorsa da etkileyici buldum diyebilirim. Dr Parnassus da sırada.
  • D&R'da da kitaplara indirim var, saldırın! Olmayacak kitapları 4tl lik reyonda görünce haliyle bi grosa kitapla eve dönüyor insan. Kitapçıda gönlümce gezmemi engelleyen, kısıtlayan insanlara da nağlet olsun. En sevmediğim şeydir ki bi yerde kendimce dikiş tutturmuşken ''Hadi! Hadi! Gidelim, çıkalım hadi!'' diye tutturan insandır. Sen git ben gelmiyorum. Hayret bişey, gelmiyorum ya, bütün enerjimi hevesimi aldın götürdün. Kitapçı çalışanı beni kapıdan dışarı süpürmedikçe çıkmam ben çünkü. Zaten genelde de sürekli çocuk gibi ''hadi gidelim, sıkıldım, yoruldum'' diye mızıklayan insan da sinir bozucudur. Bi rahat çay içirmedin ama fıratcım annene.

  • Onu bunu bırak da waffle da öyle menem bişey değilmiş be. Valla bak. Fosforlu kalemi 2010 da kullanan, Avatar'a en son giden insanların hepsi de ben olduğum için waffle denen mereti de daha yeni yedim. Ama ne. Markaların sağ üst köşesindeki ''tm'' işaretinin trademark değil de türk malı olduğunu bana düşündüren ne olduysa, bunlar da ondan kaynaklı. selam.

  • Bu Falım sakızlarının fallarını okumadan atarım ben mesela. Onu okuyanını bırak, üstündeki rakamları toplayıp oradan harf hatta isim çıkaran arkadaşlarım var. ( Bu arkadaşlar da olmasa kimin üzerinden prim yaparmışım bilemedim şu an) Neyse, geçen gün bir sakız aldım, haydi dedim, okuyayım, neymiş ne değilmiş. Mamafih, dehşete düştüm. Israrla ''gelmez kimse koşarak!'' yazmış. Utanmaz. daha ilk falımda ne biçim bi talih bu yarebbim. Kağıdını rüzgara doğru savurdum, sakızı da top yapıp ayakkabımın ucuyla çaat diye uzaklara gönderdim. Daha da okursam. Bok herifler.

Yine bi arkadaşın da yorumuyla çok içim rahatladı, sağolsun:


  • An itibariyle muzdarip olduğum bi derdi de paylaşmak isterim. Bu dert oldu da bana. Hani bu yükleme sihirbazlarının alt köşelerinde yazar ya ''15 Dakika kaldı, 5 saniye kaldı, yarım yüzyıl kaldı'' falan diye. İşte bence onlar hep yalan. Bir şarkı atayım dedim telefonuma da 1 saat 45 dakika kaldı yazdığını görünce hemen bilgisayarın fişini çektim. Ürktüm biraz. Çünkü Adnan Hoca dedi ki ''Dabbe, bilgisayardır, internettir.''

Son olarak, bayaa bi jipeeg kullandığımı farkettimse de, kendimi gördüğüm bir karikatürü de paylaşmak isterim. Haftaya aynı saatte buluşana dek şimdilik hoşçakalın.

Hiç yorum yok