Insufficient funds. Building in progress...

Öncelikle kimse kimseye zorla bir şey yaptıramaz. Eğer elinde pek mühim bir koz yoksa. Hele ki böyle bir dönemde, böyle uyanıklık mertebesinde guruların etrafta fink attığı bir ülkede.

Sonralıkla, kimse de kimseye zorla bir şey yaptırmak zorunda değil. Eğer elinde pek mühim bir açık yoksa.

Dolayısıyla bu “zorla güzellik” durumu bir takım koz ve açıklarla yaşamını sürdürüyor. O koz ve açıkların neden oluştuğunu bilmem ama giderilmesi imkansız şeyler olmadıkları kesin. En azından yakın çevremde şekillenmiş örneklere göz attığımda bunu başka türlü söylememin imkanı yok.

Zorla da güzellik olmuyor demek ki. Herkes istediğini zorla elde edemiyor. Elde ettiyse, bekasını belirleyemiyor, kendine uyduramıyor, miadını uzatamıyor. Olmuyor işte. Zorlamanın da bir anlamı yok. Yokmuş, anlamış bulunduk.

Yine üstü kapalı kime giydirdiğimi soranlar olacak; ama bu sefer öyle bir durum da yok. Kendime, kendimle baş başa kaldığım zaman yönelttiğim on binlerce sorudan birisi budur. “Ne la, ne?!” (Yok, dur, o burada değil.) Nedir? Şudur: “Zorunda mıyım?”

Yoo, değilim.

Cevabı bulmak en eğlenceli yanı. Ama “öyleyse?” nin cevabını bulamıyorum mesela. Onu bi’ bulsam var ya. Ai se eu te pego…

Kendisiyle baş başa kalmaktan korkup tuvaleti bırak “5 dakikalık dolmuş yolculuğunda okurum” diye yanına kitap, dergi falan alan bir insandan bahsediyorum burada. Çaresizlik desen değil, ne desem o değil, onu biliyorum.

“Ulan, onu da diyen sensiiiiin, bunu da diyen sensin!” Bu da yakın çevremin sarf ettiği bir replik. (Memorable Quotes p.72) Ben mi zorluyorum, insanlar zorlanmak için mi yaratılmışlar anlamıyorum da, niye zorlamak zorundayım onu hele hiç çözemiyorum. Break this chains and sail away bıradır.

Şöyle bi’ tekrardan okudum da, bir halt anlaşılmıyor yazdıklarımdan. Neaaber?

İkilemler de, bekleyişler de, cevapsız sorular da, onların soktuğu çıkmaz sokaklar da, büyük mutluluk arayışındayken küçük mutluluğa tabiyete köpek gibi heyecanlanmak da, kararsızlıklar da, bilinmezlikler de, hayal kırıklıkları da berbat. Kendini sorgulamaktansa kör bir sinir harbine girmeyi tercih eden insanları anlayabiliyorum. Alınmış karar, kötü de olsa alınmıştır. Berbat değil belki ama kötünün iyisidir işte.

Hayatta bazı şeyler için sıra koymak gereksiz. Kemikleşmiş sınırlamalar koymak da. Kendi sınırlarını kemikleştiren sen ol. Anneme kulak ver: “sen herkes misin?” (90’larda Annemin Çocuğu Olmak: sf. Anne ama Herkes Gidiyo!)

Bunu alan şunu da aldı : kıps.

Canımı sıkmayın benim da işte, zorla güzellik olmuyorsa zorlamayız. Salak da değiliz, halden anlarız.

1 yorum

Eren Doğan dedi ki...

Biraz ondan, biraz bundan,... öyle ise :-)